İrfan Vidar projesinin resmiyete döküleceği gün erkenden uyandı. Tuğçe’yi rahatsız etmemek için yavaşça yataktan kalktı. Etraf tam olarak aydınlanmamıştı. Odalarına ufak bir sehpa vardı. Birkaç tane kağıt çıkardı. Vidar’ı daha sistematik bir hale getirmek için çalışmaya başladı. Daha seçim yapılmamıştı ancak dünkü izlenimi onun seçileceği yönün seçileceği yönündeydi.
Vidar’ın gelecekte sistematik bir şekilde yürüyebilmesi için belli başlı bölümlere ayrılması gerektiğini düşünüyordu. Kendisi ise son karar mekanizması olacaktı. Düşüncelerini kağıda döktü. Şemalar çizdi. Görev alacak isimleri düşündü. Kendsini o kadar kaptırmıştı ki insanüstü duyularıyla bile Tuğçe’nin kalktığını duymamıştı. Koltuğun arkasından ona sarılınca fark etti İrfan.
“Günaydın” dedi Tuğçe sarılarak.
İrfan kalemini kağıdın üstüne bıraktı. Çalışmalarını bitirmiş sayılırdı. “Günaydın” dedi. Omzunun üstünden arkasına bakarak.
Tuğçe sehpadaki kağıtlara göz attı. “Seçilme konusunda çok eminsin” dedi Tuğçe. İrfan’ın seçileceğini o da biliyordu.
“Son zamanlardaki hal onu gösteriyor” dedi İrfan. O da kağıtlara baktı. Ardından Tuğçe’ye dönüp omuz silkti. “Hem seçilmezsem bile seçilene veririm bunları”
Tuğçe olduğunu yerde dikilerek kollarını birleştirdi. Yüzünde bir sırıtmayla “Bir şey fark etmedin mi?” dedi.
İrfan milisaniyeler içinde düşünmeye başladı. Çok hızlı bir şekilde Tuğçe’yi süzdü. Bu soruyu hiç beklemiyordu. Tuzak bir soru muydu? Emin değildi. Giydiklerine baktı. Dün gece yatarken giydiği, pijama niyetine kullandığı beyaz, askılı tişört ve şort vardı. Bunlar aynıydı.
İrfan saçına baktı. Siyahtı. Boyanmamıştı. Normal uzunluğundaydı. Yüzünde de bir değişim yoktu. İrfan, Tuğçe’nin ellerine baktı. Tırnakları aynıydı. Dün yatmadan önceki halini aklına getirdi. İrfan’ın hafızası da diğer özellikleri gibi gelişmişti. Düm geceki Tuğçe’yi hatırladı. Bütün detaylarını tek tek inceledi. Bir değişiklik yoktu. Birkaç gün daha geriye gitti zihninde. Yine aynıydı. Sadece saçları çok az uzamıştı.
İrfan bütün bunları 1 saniyeden kısa bir sürede yapmıştı. Pes etti. Bir değişiklik fark etmemişti. Başını sallayarak “Fark göremedim” dedi.
Tuğçe sessizce güldü. “Fark sende” dedi. Başıyla İrfan’ın sol kolunu işaret ederek “Kolunu saklamamışsın” dedi.
İrfan bakışlarını hızla sol koluna indirdi. Gerçekten saklamamıştı. Sağ koluyla saklamaya çalıştı. “Fark etmemişim. Dün kolumu temizlemek için çıkarmıştım. Unutmuşum” dedi. Dün akşam kumaşı koluna geri takmak aklına gelmemişti bile. Böyle bir şeyi unutması imkansızdı. Normal olduğun da dahi böyle şeylere dikkat ederdi.
Tuğçe ellerini İrfan’ın sağ koluna koydu. Yanına oturup İrfan’ın sağ kolunu yavaşça indirdi. İrfan diretmedi. Kolunu hareket ettirmesi izin verdi.
“Unutmadın” dedi Tuğçe. İrfan onun bu kadar sevgi dolu güldüğünü görmemişti. “Dün kolunu temizlerken ben de yatmaya hazırlanıyordum. Yani seni kolunu temizlerken gördüm. Koluna geçirdğin kumaşı alıp yatağın yanına koydun. Eline aldığın bir şeyi kullanmayı unutmak seinin gibi detaycı birinin yapacağı bir şey değil”
Tuğçe İrfan’ın yüzünü avuçlarının içine alıp iyice yaklaştı. “Sen onu unutmadın. Seni beni hayatına gerçekten kabul ettin” dedi. Direkt gözlerinin içine bakarak gülümsedi ve hızlı bir şekilde öpüp tekrar ayağa kalktı.
Ellerini birbirine sertçe vurarak “Gidelim, seçimde önce kahvaltı edelim” dedi ve üstünü değiştirmeye gitti.
İrfan birkaç saniye olanları düşündü. Tuğçe her zaman olduğu gibi şimdi de haklıydı. Onu hayatına tam anlamıyla sokmuştu. Belki de ondan saklayacağı hiçbir şeyi olmadığını içten içe bildiği için kolunu saklamamıştı. Tuğçe de şu anki davranışlarıyla aynı mesajı vermek istemişti belki. İrfan sol koluna bakıp gülümsedi. Bu kolun ikisinin arasındaki ilişkiyi bu denli geliştireceğini düşünmemişti.
İrfan aynada saçlarını düzelten Tuğçe’ye baktı. “Seni seviyorum” dedi.
Tuğçe aynadan İrfan’a baktı. “Biliyorum” dedi. “Ben de seni seviyorum”
Çift üstlerini değiştirdikten sonra aşağıya indi. İnsanlar aşağıya toplanmıştı. 2-3 kişi eksikti. İrfan reçel ve ekmek yerken herkesle ufak tefek sohbet etti. Herkesin onu şimdiden lider olarak kabullendiğini sezdi. Farl etmeden aura saldığını düşünüp kendini kontrol etti. Dışarı aura sızmıyordu. Onu gerçekten bir lider olarak görüyorlardı.
İrfan etrafındakilerle sohbet ederken yemekhaneden sandalyelerin çıktığını gördü. ANN ona saatin 10’a geldiğini hatırlattı. Seçim 10’da yapılacaktı. Tarihe not düşmek için yapıyorlardı. İrfan bu yüzden biraz heyecanlandı.
İnsanlar lobide toplanmaya başlamıştı. Sandalyeler diziliyordu. Kağıtlar, kalemler hazırlanıyordu. İrfan da kendine çeki düzen veriyordu. İrfan oylamadan öce herhangi bir konuşma yapmadı. Aurasını kontrol etmek için ekstra çaba gösteriyordu.
Herkes oyunu kullandı. Tek aday olan İrfan oyların tamamını alarak Vidar’ın kurucu başkanı oldu. Başkan seçilen İrfan farklı bir şey hissetmiyordu. Seçim tutanak altına alındı. Bunun amacı ilk seçimin gelecek nesillere bırakmaktı. Kıyamet daha yeni sayılırdı ama İrfan ve diğerleri gözlerini toplumun yeniden inşasına dikmişlerdi. Eski dünyayı yenileyerek geri getireceklerdi. Belki 50 belki de 100 yıl geçecekti ama Vidar görevini yerine getirecekti
Oylamadan sonra İrfan kısa bir teşekkür konuşması yaptı ve Vidar’ı şekillendirmek için üzerine çalıştığı şeyleri anlatmaya başladı.
“Çok hızlı bir şekilde büyüyüp sürdürebilir bir toplum haline gelmek için haftada en az iki tane keşif operasyonu yapmalıyız. Etrafımızda ne var ne yok öğrenmeli ve yeni kişiler bulmalıyız. Ekim yapabileceğimiz, hayvancılık yapabileceğimiz yerleri bulmalıyız. Bunlar önceliğimiz ve bu çalışmalara bu hafta başlamamız lazım.
Kişi sayısı arttığında Vidar’ı dallara ayıracağız. İlk aşamada Gözcü Birliği, Saldırı Birliği ve Destek Birliği olacak. Bir gıda kolumuz, bir de iletişim kolumuz olacak. İkinci aşamada AR-GE, Operasyon Risk Tespit Birimi ve İleri Gözcü Birliği olacak. Üçüncü aşamada ise yeni şehirler kuracağız. Ayrıca Lojistik Birimi olacak. Bunlara ek olarak ileride yeniden kurulacak devletler için olan biten her şeyi kaydeden bir Arşiv Birimi de kuracağız. Bir de yeni gelenleri kaydeden Kayıt Birimi de kuracağız. Ancak bunların hepsi için belirli nüfusa ulaşmamız gerekecek. İlk aşama için hadefimiz 100 kişi, ikinci aşama hedefimiz 500 ila 1000 kişi arası, son aşama için ise içinde bulunduğumuz kasabanın tamamen dolması gerekecek. Bu da yaklaşık 2500 kişi ediyor.
İlerideki safhalar için ben kendim bir İleri Harekat Birimi kuracağım. Şimdilik benim yardımcılığımı Burak yapacak. Ayrıca Vidar Kuralları’nı oluşturacağız ki bir düzenimiz olsun.
Otelin en üst katı yönetime ayrılacak. Çalışma odası, toplantı odası gibi…” diyerek konuşmasını bitirdi İrfan.
Grubun üyeleri İrfan’ı alkışladı bir süre. İrfan herkesle tokalaştıktan sonra grup dağılmaya başladı.
Yeni yardımcısı Burak gülümseyerek yanına geldi. “Yeni şehirler kuracağız demek. Bunu başka biri söylese kimse inanmazdı ama konu sen olunca gerçekten yapabilirmişiz gibi geliyor” dedi.
İrfan kolunu Burak’ın omzuna attı. “Yapabiliriz değil. Yapacağız. Belki senin veya benim ömrüm yeni dünyayı görmeye yetmez ama insanlığı eski haline döndüreceğiz.”
İrfan bu sözleri küçücük grubun lideriyken söylemişti. İrfan, Vidar’ı büyümeye mahkum etmişti. Haberi yoktu ama bu söylediği şeyler kameraya alınmıştı. Tuğçe de bu anın çok özel olduğunun farkındaydı. İrfan bu videoyu uzun yıllar sonra görecekti.
İrfan “Sıcak su lazım. Garip bir şekilde su akıyor ancak sıcak değil. Bunun için de doğal gaz lazım. Enerji taşından üretebiliriz diye düşünüyorum. Üzerinde çalışalım. Ayrıca bütün kasabaya elektrik gerekiyor. Ana hatlara sahte taşlardan bağlayalım. Böylece en azından bu kasaba kıyamet öncesine bir nebze yaklaşır” dedi.
Burak bunları onayladı. Yeni görevine çabuk alışmıştı. “Çevredeki evlere yerleşmeyi deneyebiliriz” dedi. “Ancak anahtar bulmak sorun olabilir. Sonuçta yazlık bir bölgedeyiz”
İrfan bu fikri çok iyi buldu. “Evlere yerleşsek iyi olur. Ben bakarım evlere.” Alışkanlık olarak ellerini birbirine çarptı. “Başlayalım. İlk işimiz elektrik. 2-3 gün içinde de doğalgaz. Alexandra bu konulara baksın”
Burak “Tamam” deyip ayrıldı.
İrfan yeni üsleri olan otelin bahçesinde bir müddet durdu. Elleri ceplerindeydi. Olan ve olacak şeyleri düşünüyordu. Bu insanlara eski hayatı geri kazandırmalıydı. Bunun için her şeyi yapmaya hazırdı. Derin bir nefes alıp verdi. ANN yanında yoktu Alexandra hem kendi yapay zekasının hem de ANN’ın sunucularını kuruyordu.
Tuğçe otelin kapısında yaslanmış bir şekilde olup bitenleri izliyordu. İrfan için mutluydu. Gururlu hissediyordu. İrfan için duyduğu aşk biraz daha artmıştı. İrfan’ın arkasından ona bakıyordu. Sanki bir Dünya liderine bakıyor gibiydi. Doğrulup İrfan’a doğru yürümeye başladı. Tuğçe ilk adımını atar atmaz İrfan sağ omzunun üstünden Tuğçe’ye baktı.
Tuğçe adımlarını hızlandırarak İrfan’ın yanına geldi. İrfan da ona doğru döndü.
“Yeni görevini hızlı kabullenmişsin” dedi Tuğçe İrfan’ın önünde durarak.
İrfan omuz silkti. “Çok zaman yok. Hızlı çalışmalıyız” dedi ve kısa bir süre durakladıktan sonra “Yürüyelim mi biraz? Kasabayı kendi gözlerimle görmek istiyorum” dedi.
Tuğçe İrfan’ın koluna girerek “Peki. Hava da güzel” dedi ve birlikte yürümeye başladılar.
Bahçeden çıkıp kuzeye doğru yürümeye başladılar. Yavaş yavaş yürüyorlardı. Yürürken İrfan etrafı inceliyordu. Otelin sağ çaprazında, kuzey batısında, tek katlı, bahçeli, ahşap rengi bir ev gözüne ilişti. Bahçesi uzun çimler, çiçekler ve ağaçlarla kaplıydı. Girişi yolun hemen yakınındaydı. Bahçe tarafında açık renkli, büyük bir veranda vardı. Girişte de bir antre göze çarpıyordu. Ana yol ile evin verandası arasında demirden çitler ve bir bahçe kapısı vardı. Bahçe tarafındaki çitler daha yüksekti ve bahçeyi göstermeyecek şekilde örtülmüştü. Evin önünden bahçeye ise sadece evin içinden geçilebiliyordu. Bahçe tarafındaki veranda oldukça büyüktü.
İrfan evi işaret ederek “Ne güzel bir ev” dedi.
Tuğçe de o evi fark etmişti. “Evet” dedi. “Beğendim”
İrfan Tuğçe’ye döndü. “Bakalım mı?” dedi.
Tuğçe “Tabii ki” diyerek onayladı ve ikili eve doğru gittiler. Bahçe kapısının bir asma kilitle zincirlendiğini gördüler. İrfan şöyle bir yokladı. Zincir insanlar için sağlamdı. Ancak kendisin için pek de sağlam sayılmazdı.
“Kırabilirim” dedi İrfan.
Tuğçe onay verdiğini gösterir bir şekilde kafa salladı. İrfan zinciri hiç zorlanmadan kopardı.
“Ne kadar güçlü olduğunu biliyorum ama ne zaman canlı canlı görsem şaşırıyorum” dedi Tuğçe.
İrfan “Bana da bazen garip geliyor. İşin ilginç tarafı gücümün sonunu bilmiyorum” dedi kapıyı açarken.
Tuğçe evin girişine baktı. Evin kapısı, evi ortalamıştı. Koyu kahverangi, çelik bir kapı. İki yanında geniş pencereler vardı. Kapını yanında birkaç tane kutu vardı. İçleri boştu. Perdeleri örtülü olduğu için içeriyi göremediler. Tuğçe espri olsun diye kapıyı çaldı. Tabii ki açan olmadı.
İrfan “Biraz zorlarsam açılır” dedi. Kapıya biraz yüklendi.
Tuğçe “Sonra ne olacak?” dedi. “Nasıl düzelteceğiz?”
İrfan “Doğru” dedi. “Kilidi kırarsam bir daha takamayız” dedi. Kapıdan çekilip etrafına bakındı. “Pencerenin korkuluklarını söküp girebiliriz. Sonra geri kaynatırız.”
Tuğçe siyah korkuluklara baktı. “Dökme demir. Sökebelecek misin?”
İrfan özgüvenli bir şekilde gülümsedi. “Evet” dedi. “İnce biri misina koparmak gibi bir şey benim için” dedi ve yavaşça kapının sağındak korkuluğu sökmeye başladı. Dökme demir olan korkuluğu sökmek İrfan için gerçekten kolay olmuştu. Bir dakika içinde korkuluğu sökmüş ve pencereyi zorlayarak açmıştı. Tuğçe’ye dönüp “Sen bekle. İçeride anahtar olmalı. Bulup kapıyı açayım” dedi. Tuğçe daha tamam diyemeden İrfan anahtarı bulup kapıyı açmaya başlamıştı.
İrfan kapıyı nazikçe açıp Tuğçe’yi davet etti. Tuğçe ayakkabılarını çıkararak içeri girdi. Bir koridora çıkmıştı. Sol tarafa iki oda görünüyordu. Sağ tarafta ise üç. Koridorun sonunda ise bir daha büyük bit oda daha vardı. Sağdan birinci oda boştu. Sadece bir koltuk, ufak bir sehpa ve ütü masası vardı. Tuğçe buranın ütü masa olduğunu anlamıştı. İrfan da buradan girmişti.
“Oldukça büyük” dedi İrfan. Etrafa bakarak “Tahimince 140 metrekare kadar” dedi.
Tuğçe de etrafa bakındı. Ev büyüktü. 4 kişilik bir aile kolayca yaşayabilirdi. Tuğçe bakışlarını soldan ilk odaya çevirdi. Çocuk odasıydı. Tuğçe gülümsedi. Pembe renkler ağırlıktaydı. Oyuncak, beşik, küçük bir dolap Her şey vardı. Tuğçe gülümsedi. Gelecekte bunları bulmak zorunda kalmayacaklardı. İrfan çocuk odasına girdi. Tuğçe de peşinden girdi. İrfan beşiğe ve oyuncaklara baktı.
“Yeni” dedi İrfan. “Daha kullanılmamış”
“Nereden anladın?” dedi Tuğçe.
“Eşyalar hiç zarar görmemiş” dedi İrfan. “Muhtemelen ev de yeni yapılmış. Herhalde hiç kullanılmamış. Yani yaptırmışlar ama kullanamamışlar. Yaptırdıklrı yazlık kıyamete denk geldi.”
Tuğçe İrfan bunu dedikten sonra etrafa dikkatlice baktı. Pencelerdeki yazıların çoğu sökülmemişti. Tuğçe girişteki kutuları da düşününce evin yeni olduğunu anladı. İçi burkuldu biraz. “Yazlık olarak yaptırıyorsun ama oturamıyorsun. Kime niyet kime kısmet” dedi.
İrfan Tuğçe’nin elini tuttu. “Diğer odalara bakalım” dedi hafifçe çekiştirirken. Ütü odasının yanında banyo vardı. Çok şık döşenmişti. Beklediklerinden genişti. Banyonun hemen yanında yatak odası vardı. İki kişilik bir yatak, gardrop, yatağım iki yanında komodinler vardı. Yatak odasının karşısında ise mutfak vardı. Oldukça geniş ve ferahtı. Buzdolabı oldukça büyüktü. Tezgah ve fırın da öyleydi. Bir de 8 kişilik yemek masası vardı. En son oturma ondasına geçtiler. Bir kanepe, büyükçe bir L koltuk, iki de tekli koltuk vardı. Sadeydi ama bir ailenin ve misafirlerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar da donanımlıydı.
Salondan bahçeye inen verandaya sürgülü geniş bir kapıdan çıkılıyordu. Veranda da evin diğer kısımları gibi genişti. Bir plastik masa ve sandalyeler, uzun bir sehpa ve iki küçük koltuk, iki tane de kamp sandalyesi, bir de ayaklı, büyük bir mangal vardı. Burası ve bahçe çok hoşuna gitmişti.
Bahçedeki çimler uzundu. Tuğçe bunların biçilmesi gerektiğini düşündü. Etrafa rastgele çiçekler ekilmişti. Tuğçe bunların yerlerinin değiştirmeyi istemeyi düşündü. Sağına döndüğünde İrfan’ın çoktan bahçeye gittiğini fark etti. Etrafa bakıyordu. Eli sakalındaydı. Bunu bir şeyler düşünürken yapardı.
Tuğçe verandadaki terliklerden birini giyip İrfan’ın yanına gitti. “Ne düşünüyorsun” dedi.
İrfan “Daha iyi dizayn edilebilirmiş. Ağaçlar çok dağınık ama daha büyürler. Bahçenin çoğunu kaplarlar” dedi. İrfan bahçenin öbür ucunu işaret etti. “O taraf biraz daha açık. Bir piknik masası koyabiliriz. Hatta küçük bir kamelya da yapabiliriz” Daha sonra daha fazla Güneş alan sağ tarafı işaret etti. “Buraya da ekim yapabiliriz”
Sonra Tuğçe’ye döndü ve gülümsedi. “Hem” dedi. “Çocuğumuz için de oyun alanı olur bahçe”
Tuğçe’nin o an nutku tutuldu. Kendisi istiyordu ama bunu İrfan’dan duymamıştı daha önce. Belki daha çok erkendi ama birbirlerinin yaşama sevinçleri olmuşlardı şimdiden. Bir an hayallere daldı Tuğçe. Çocukları olduğunu düşündü. Koşan, zıplayan… Belki babasının güçlerinin bir kısmını alırdı. O zaman büyütmek zor olurdu. Ancak hem kendisine hem de İrfan’a güveniyordu.
Bir seslenmeyle irkildi. İrfan verandadaki kapının önünde durmuş ona bakıyordu. “Ben gezmeye devam edeceğim. Gelecek misin?” dedi.
Tuğçe hızla kafa sallayarak onayladı. Koşarak yanında geldi. İkili evi kilitleyip tekrar dışarı çıktı. Tuğçe İrfan’nın sağ koluna girdi. “Söylediğin şeyi düşünüyordum” dedi.
İrfan “Neyi?” dedi kafasını eğerek.
“Çocuğu” dedi Tuğçe.
İrfan bakışlarını yere indirerek gülümsedi “Bir süredir düşünüyordum. Evi görünce ‘Tamam’ dedim” dedi. Sonra biraz ciddileşerek “Şu an değil. Kendi hayatımızı sürdürebilecek seviyeye gelmeliyiz. Eğer rahatça yaşabildiğimize karar verirsek o zaman çocuğu düşünebiliriz” dedi.
Tuğçe iç çekerek “Haklısın. Şu anda ne olacağı belli değil” dedi. Bu tür şeylerde İrfan çoğu zaman haklıydı. Hızlı bir şekilde İrfan’a dönerek “Sence sağlam bir zemin oturtmak ne kadar süremizi alır?” diye sordu.
İrfan yürürken biraz düşündü. “Bunu diğerlerine de sormak lazım ama 1 yıl almaz diye tahmin ediyorum. Tohumları ekip, hayvancılığa da başlarsak işin çoğunu hallederiz. Bir de güvenlik var tabii. Fenrirler hala bir tehdit.”
Tuğçe “Fenrir?” diyerek ona baktı.
İrfan gülümsedi. “Onlara bu ismi verdim” dedi.
Bu süre Tuğçe’ye biraz uzun gelmişti ama yine de umutlandı. “Sana güveniyorum” dedi.
İrfan “Ben de sana” diyerek karşılık verdi. İkili kuzeye, kasabanın ucuna doğru biraz daha yürüdü. Tuğçe geleceği düşünüyordu. İrfan ise etraftak binaların nasıl kullanılabileceğini düşünüp aklına notlar alıyordu.
İrfan yavaşça yürürken interner kafe gibi bir yeri inceliyordu. İletişim merkezi olarak kullanılabileceğini düşünürken sağ taraftan, Tuğçe’nin ötesinden ince bir ıslık sesi duydu. Sanki bir şey uçuyordu. Algıları bir anda açıldı. Tehlike sezmişti. Bir anda kaybolup Tuğçe’yi arkasına aldı. Direkt olarak Tuğçe’nin kafasına doğru hızla uçan, yaklaşık iki metrelik, inşaat demirine benzer bir şeyi tek eliyle havada yakaladı. Tuğçe santimlerle kurtulmuştu.
“Kaç” dedi İrfan arkasını dönmeden. Etrafa bakıp nereden geldiğini anlamaya çalışıyordu.
Tuğçe irkilip eve doğru koşmaya başladı. Bir andan da telsizini çalıştırmaya çalışıyordu. Eve yaklaşırken telsizine “Saldırıya uğradık” diye bağırdı. Hızla koşup antreye geldi. Telsizden “Geliyoruz” diye bir ses yükseldi. Vücudundaki adrenalin tavan yapmıştı. Titriyordu. Kapıyı açıp eve girdikten sonra oturma odasına koşup İrfan’a baktı.
İrfan ilk demiri yakalamıştı. İkincisi ise yannından uçup gitmişti. Üçüncüsü de yakalayıp yere atmıştı. Bıçağı ve silahı yoktu. Bu demir gibi şeyler ormandan ona doğru uçuyordu. Rastgele gelmiyorlardı. Hedef alınmıştı. İlk önce Tuğçe’nin sesi yükseldi telsizinden ardından Burak “Geliyoruz” dedi.
Tuğçe’nin güvende olduğunu düşündü. Daha rahat hareket edebilrdi. Ancak yan yana dört tane demirin uçtuğunu gördü. Geç fark etmişti. İki tanesini savuşturdu. Üçüncüsü saçlarını sıyırıp geçti. Dördüncüsü için hamle yapamadı. Sol omzuna saplandı. İki metrelik çubuk omzunu delmişti. Acıyla haykırıp sağ dizinin üstüne çöktü.
Bu anlara Tuğçe oturma odasının penceresinen tanık olmuştu. Eliyle ağzını kapattı. Gözleri yaşla doldu. Öylece izliyordu. Kendisini aciz hissediyordu. İrfan’ı, en sevdiği kişiyi, orada bırakıp saklanmıştı. İrfan ise yaralanıp çökmüştü. Koşup onu oradan çıkarmak istiyordu ama yapamazdı. Ona giderse işlerin daha kötü olacağını biliyordu. Durup İrfan’ın oradan kurtulacağını ümit etmeliydi. Elinden başka bir şey gelmiyordu.
İrfan iki çubğun daha geldiğini gördü. Sağa doğru hamle yaparak sıyrıldı. Ayağa kalktı ve tek bir seferde omzundaki çubuğu çekip çıkarttı. Bu ona daha fazla acı verdi. Sol kolunu oynatamıyordu. Darbenin etkisiyle omzu çıkmıştı.
Otel tarafından ayak sesleri geliyordu. İrfan oraya bakış attı. Burak’ın öncülüğünde birkaç kişi geliyordu. İrfan çubukların en az iki farklı yerden geldiğini tespti etti. Elindeki kanlı çubuğu ağaçlara doğru fırlattı. Bir bağırış yükseldi ve bir şeyin düştüğünü duydu. “Fenrir” dedi kendi kendine. Daha önce görmediği bir tür olmalıydı.
İrfan “Attığım yerin soluna ateş açın” diye bağırdı. Diğerleri dediği yere ateş açtı. Bir şey daha yere düştü. İrfan’a bu ked ormanın içinde farklı bir yerden iki tane çubuk uçmaya başladı. İrfan ikiniside savuşturdu. Duyduğu acıya rağmen yerinden fırlayıp ormana daldı.
Tuğçe İrfan’nın yerden doğrulduğunu ve omzuna saplanan çubuğu çıkarttığını gördü. İrfan ilk defa yaralanmıştı. Tuğçe izlerken ağlamaya başlamıştı. İzlemek istemiyordu ama bakışlarını çeviremiyordu. İrfan’nın elindeki çubuk kanlıydı. İrfan o çubuğu mızrak gibi fırlattı. Bir şeyler söylediğini gördü. Silah seslerini duyunca bakışlarını İrfan’ın sağına çevirdi. Diğerleri gelmişti. Ormana ateş açıyorlardı. Tekrar İrfan’a vardığında İrfan’ın orada olmadığını gördü.
İrfan’ın ormana daldığını gören Burak el işaretiyle diğerlerinin ateşi kesmesini istedi. Ateş durdu ve bir süre sessizlik oldu. Sadece rüzgarda birbirine çarpan yaprakların sesleri duyuluyordu.
Tuana bir adım ileri çıktı. “Ne oluyor?” dedi.
Burak tam fikrini söyleyecekken ormandan kendilerine doğru sert bir rüzgar estiğini hissettiler. Etraflarındaki hava ağırlaştı. Nefes almak zorlaşmıştı. Ahmet ilk önce dizlerinin üstüne sonra yere yığıldı. Burak derin derin nefes alarak sağ dizinin üstüne çöktü. İrfan’ın aurasıydı bu. Bunu biliyorlardı ama buna rağmen direnemiyorlardı. Gruptakiler yere çökmeye başladı. Kimse konuşamıyordu.
Kaan öleceğini hissetti. Midesi buruldu. Kusacak gibiydi. Diğerlerini de ölüm korkusu sarmaya başlamıştı. Kaçamıyorlardı. Ahmet bayılacak gibiydi ama uyursa uyanamayacağını hissediyordu. Herkes soğuk soğuk terlemişti.
Ölüm hissi geldiği hızla gitti. Herkes rahatlamıştı. Her şey normale dönmüştü. Nefesleri normalleşti. Sakinleşip ayağa kalktılar.
Deniz elini başına götürerek “O neydi? Öleceğim sandım” dedi.
Burak ormana bakarak “İrfan” dedi.
İrfan yürüyerek ormandan çıktı. Sol omzunu tutuyordu. Gruptakilere baktı. Aurasından etkilenmiş gibi görünüyorlardı ama bir şey olmamıştı. Özür dilemeyi düşündü. Hafifçe gülümseyerek gruba doğru yürüdü. Biraz güven aurası salarak diğerlerini rahatlatmaya çalışıyordu.
Tuğçe İrfan’ın orada olmadığını görünce iyice endişelendi. Hemen sonra ateş sesleri kesildi. Herkes ormana bakıyordu. Tuğçe İrfan’ın nereye gittiğini göremedi. Her şey sessizleşti. Tuğçe dışarıya çıkmayı düşündü. Oturma odasnın kapısına doğru yöneldiği anda etrafındaki havanın ağırlaştığını hissetti. Nefes almakta zorlandı. Dizlerinin bağı çözüldü. Pencereye dayanarak ayakta kalmaya çalıştı. Terlemeye başlamıştı. Sırtından soğuk terler aşağıya akıyordu. Güçlükle dışarıya baktı. Diğerlerinin bazıları çökmüştü. Yere yığılanlar vardı.
Tuğçe’nin bedenini nefes kesici bir korku sardı. Saniyeler sonra ölecek gibiydi. Vücunda hiç güç kalmamıştı. Nefes nefese yere düştü. Kendini korumayacağını biliyordu. Sonra bütün bu hisler ve korku ortadan bir anda kalktı. Rahat nefes alıyordu. Pencereye tutunup ayağa kalktı. İrfan ormandan çıkmıştı. Sendeliyordu. Ondan etrafa bir güven duygusu yayılıyordu. Tuğçe rahat ve güvende hissediyordu artık. Tuğçe koşarak evden çıktı.
Diğerleri ateş ederken İrfan gözünün ucuyla iki cubuğun uçtuğunu gördü. İkisini de sağ elindeki çubuk ile savuşturdu. Çubukların geldiği yerde iki tane yaratık seçmişti. İrfan yıldırım hızıyla oraya gitti. Ani hızlanma omzunun iyice acımasına neden oldu. Bir saniyeden daha kısa bir sürede ilk yaratığın yanına varmıştı. Yaklaşık üç-üç buçuk metre uzunluğunda ve iki metre yükseliğindeydiler. Pençe gibi dört ayaklalarının üzerindeydiler. Bir timsah gibi uzun bir ağza sahiplerdi.
İrfan onları görünce içindeki öfkesinin arttığını hissetti. Eğer kendisi bir mutant olmasaydı Tuğçe ölmüştü. Büyük ihtimalle kendisi ve arkadaşları da… Öfkesinin kabardığını hisetti. Aurası dışarı sızıyordu. İrfan bunu farketmiyordu. İrfan’dan dışarı sızan aura ölüm aurasıydı.
Bu aurayı hisseden fenrirler korkuyla geri çekildi. İrfan tek bir hamleyle çubuğu ilk yaratığın kafasına saplayıp bıraktı. Fenrir direkt olarak yere yığıldı. Diğer fenrir kaçmaya çalıştı ama İrfan tek bir yumrukla fenririn çenesini kırdı. İrfan acıyla bağıramadan İrfan üstüne atılıp yumruklamaya başladı. Öfkesi geçene kadar makineli tüfek gibi yumrukladı. Bir süre sonra İrfan sakinleşti. Fenririn kafası püre haline gelmişti. İrfan ayağa kalktıp arkasını döndü. Aurasını kontrol altına aldı. Siyah bir duman gibi hissetmişti aurasını. Kokunç bir auraydı. Kullanmamaya karar verdi.
Sağ elini etrafa sildi. Yürürken omzunu tutuyordu. Omzu acıyordu ama İrfan için rahatsız ediciliği geçmişti.. İrfan ormandan çıktı. Burak ve grubuna baktı. Kimi yığılmıştı kimi çökmüştü. Auradan etkilendiklerini anladı. Gülümsedi. Özür dilemeyi düşünerek çok az güven aurası saldı. Bunun onları rahatlattığını görünce adımlarını hızlandırdı.
Tuğçe Burak ve diğerlerinin yanından koşarak geçti. Burak da buna ileri doğru atılarak karşılık verdi. İrfan’ın yanına ilk olarak Tuğçe sonra Burak vardı.
“İyi misin?” dedi Tuğçe, İrfan’nın omzuna bakarak.
İrfan omzunu tutmaya devam ediyordu. “Omzum kötü” dedi. “Onun dışında iyiyim”
Burak ve diğerleri de İrfan’ın yanındaydı. Burak eğilerek “İyi misin? Ne oldu?” dedi.
İrfan “Omzum dışında bir şeyim yok” dedi. İrfan grubun arkasından birinin yaklaştığını fark etti.
Alexandra diğerlerini iterek İrfan’a ulaştı. “İzledim” dedi İngilizce “Bir pusu gibi görünüyordu” Sonra bakışlarını omzuna çevirdi. “Bakayım” dedi.
İrfan elini omzundan çekti. Sol kolunu oynatamıyordu. Alexandra kısa bir süre inceledi. İrfan’ın omzunda arkasını gösteren bir delik vardı. “İz kalacak” dedi. İrfan’nın omzunu tuttu.
İrfan acı hissedince dişlerini sıktı. Tuğçe ileri atılacakken Ayla onu durdurdu. Sessiz bir şekilde “Sakin ol” dedi.
Alexandra hafifçe oynattıktan sonra “Derin nefes al ve rahatla” dedi. İrfan denileni yapınca Alexandra tek seferde İrfan’ın omzunu yerine oturttu. İrfan ilk önce keskin bir acı hisetti. Sonra biraz rahatladı. Şu an sadece yarası acıyordu. Alexandra “Sarmamız lazım” dedi.
İrfan diğer grubun eskortluğu ile otele doğru yürüdü. Tuğçe koluna girmişti. İrfan onun sakinliğini görünce sevindi. Grup İrfan’ın yeni evinin yanından yürürken İrfan “Bu ev bizim” dedi.
Burak bir saniyeliğine oraya bakıp tekrar önüne döndü. “İyi” dedi. “Ben de tam karşısındaki evi beğendim”
İrfan acısının bastırarak “Komşu olacağız ha” dedi.
Burak İrfan’ın önünden yürüyordu. Arkasını dönmedi. Hala tetikteydi. “Muhtemelen” dedi.
Grup otele ulaştı. İrfan’ı lobideki bir koltuğa oturttular. Alexandra yarasını temizleyip temizce sardı. Birkaç saatte bir tekrar temizleyip sarmasını söyledi ve İrfan’ın yanından ayrıldı.
İrfan, Tuğçe, Deniz, Burak, Tuana ve Ayla lobide oturmaya devam etti. Onlara daha sonra Alara ve Kaan da katıldı. ANN ise Alara’daydı.
İrfan oturduğu koltukta doğruldu. Acısı azalmıştı. “Bu normal bir fenrir saldırısı değildi. Bir pusu gibiydi” dedi.
Burak onaylarcasına kafasını salladı. “Zekaları varmış gibi.” Biraz durdu ve devam etti. “Veya yönetiliyorlardı”
Ayla saçlarıyla oynuyordu. “Fenrirleri görüp incelememiz lazım. Anlattığına göre normal değiller” dedi.
ANN konuya ani bir giriş yaptı. “Fotoğraf ve yeterli veri girilirse serverda derin bir analiz yapabilirim. Ancak otopsi de gerekebilir”
İrfan “Evet” dedi sakalını düzeltirken “Ayla yanına birkaç kişi al, ANN’ı da al. Ormanın içinden giden yolun solunda olmaları gerek. Git ve incele”
Bu İrfan’ın “Vidar Lideri” olarak verdiği ilk emirdi. Bir tepkiyle karşılaşmayı beklemişti ama öyle olmadı. Ayla onaylayarak kafa salladı ve ayağa kalktı. İrfan ANN’ı ona verdi. Ayla hızla oradan ayrıldı.
“Bahçedeki yürüme alanları sökelim” dedi İrfan bahçeyi işaret ederken. Sonra tekrar gruba döndü. “Ekim yapmaya hemen başlamamız lazım. Etraftaki çiftlik hayvanlarını da toplayalım. Ben şehre gelirken birkaç tane gördüm” Bakışlarını Tuğçe’ye çevirdi. “Bu tür işlerle Tuğçe ilgilenecek”
Tuğçe gülümseyip onayladı. Büyük bir görev aldığını hissediyordu. Ailesinin köylerinde birkaç dönüm tarlası vardı. Ekim işlerini biliyordu. Hayvancılığı da İstanbul’da buldukları rehberlerden öğrenecekti. Tabiri caizse gaza gelmişti. Hemen başlamak istiyordu.
“Ayrıca” dedi İrfan. Bu Tuğçe’yi irkti. “Sanırım duvar gibi bir şey lazım. Kasabayı savunacak bir şey gerekiyor. Burak bu iş sende” dedi.
Burak “Yapılabilir” dedi.
İrfan “Şimdilik bu kadar yeter. Çalışmaya başlayalım” deyince herkes ayaklandı. Daha yeni yaralanmış olan İrfan merdivenlere doğru yöneldi.
Tuana da onla birlikte merdivene yöneldi. “Nereye? Dinlenmen lazım” dedi.
İrfan “Dinlenmeyi gerektirecek bir durumum yok. Birliklerin başına kimler gelecek ona karar vermem lazım. Bir de yukarıda müdüriyet gibi bir oda gördüm. Orayı düzenleyeceğim” dedi.
Tuana omuz silkerek “Peki” dedi ve otelin çıkışına yürüdü.
İrfan yukarı müdüriyet odasına çıktı. Gerçekten bir ofis gibiydi. Tuğçe’yi getirip nelerin düzenlenmesi gerektiğini sormayı düşündü. Yeni ofisi otelin bahçesine bakıyordu.
Tuğçe çalışmaya başlamıştı. Tohumları dışarı çıkarıyorlardı. Tuğçe’nin yanında Alara, Ahmet ve Deniz vardı. Tuğçe paketleri inceliyordu. Diğerleri ise tohumları otelden bahçeye taşıyorlardı. İrfan biraz onları izledi ve sonra kasabayı taradı. Kasabanın hayatla dolacağı günleri hayal etti.
Derin bir nefes alıp verdi. “Çok büyük olacak” dedi.