Öğlene doğru grubun tamamı uyanmıştı. Hava sıcaktı. Hafif bir rüzgar esiyordu. İrfan sabah erkenden kalkmış saçlarını yıkamıştı. Üstünde kısa kollu beyaz bir tişört vardı. Sol koluna, uzun kollu tişörtlerden kestikleri kumaşlardan birini geçirmişti. Altında ise koyu lacivert bir eşofman vardı.
Önceki gün gözcülük için gidenlerden olumsuz bir haber yoktu. Kasabayı gören bir tepeye yerleştiklerini söylemişlerdi. Ancak otelin etrafında fenrir hareketliliği gözlemlenmişti. İrfan kendi gözleriyle görmek zorundaydı. Ona göre hareket edilecekti. Grubun artık bir yere yerleşmesi gerekiyordu. İrfan bugün bu işi halletmeyi kafasına koymuştu.
İrfan grubun toplanmasına yardım ediyordu. Kamyonete eşyaları yüklüyor, çadırları topluyordu. Grup hızlı ve özverili bir şekilde toplanıyordu.
Bütün arabaların depolarına ince bir ipe bağlanmış olan sahte taşlardan atmışlardı. Taşların yakıt üretebilmesi için yakıta temas etmesi gerekiyordu. O yüzden depolarda çok az miktarda yakıt vardı. Benzin göstergeleri hep az benzin olduğunu gösteriyordu ama atılan taşlarda güç eksikliği yoktu ki zaten çok çok uzun zaman yetecek miktarda doldurulmuştu taşlar.
Öğle saatlerinde grup tamamen toplanmıştı. İrfan son kez etrafı kontrol etti. Her şeyin hazır olduğunu görünce arabasına bindi. Tuğçe yolcu koltuğunda oturuyordu. İrfan arabasının motorunu çalıştırınca diğerleri de çalıştırdı. En öndeki arabada oteli keşfeden Kaan ve İstanbul’a gitmeyenlerden birkaçı vardı. Güvende olmaları için silahların bir çoğu onlardaydı. İki araba, bir jip ve bir kamyonetleri vardı. Kaan’ın arabasının arkasından kamyonet geliyordu. Onları İrfan ve İrfan’ı da jip takip ediyordu.
Yola çıkarken İrfan ANN’ın Mobil Platformu’nu arabaya bağlamıştı. Çok geniş bir müzik kütüphanesi olduğunu keşfetmişti İrfan. İrfan sevdiği şarkıları çalmaya başladı. Hareketli müzikleri seviyordu. Tuğçe de keza öyleydi.
Grup anayola çıkınca İrfan, gözcü gruba yola çıktıklarını bildirdi. Yolculuk yaklaşık 45 dakika sürecekti ancak yolda yaşadıkları bir fenrir saldırısı onları yavaşlattı. 8 tane fenrir kamyonete saldırmıştı. İlk anda 5 tanesini İrfan alt etmişti. Diğer üçü ise grubun diğer üyeleri tarafından öldürülmüştü. Kamyonetin bir tekeri patladı. Değiştirip devam ettiler. Böylece yolculuk 1 saatte yakın sürmüştü
Gözcü grubun bulunduğu tepeye çıkmadan araçlardan indiler. 3 nöbetçiyi arabalarla bıraktılar. İrfan ve geri kalanı çok da yüksek olmayan tepeye çıktılar. İrfan gözcülerin yanına oturdu. Gözcüler Adem ve Ahmet’ti
“Bir hareket var mı?” dedi İrfan.
Ahmet “Fenrirler stabil. Kıyametin tatil döneminden önce kopmuş olması işimize geldi” Ahmet yaş olarak en büyüktü. Kısa saçları beyazlamaya başlamıştı. Sakalsızdı. Hafif tombuldu. Güler yüzlü biriydi. Yaşının büyük olmasına rağmen o da İrfan’ı lider olarak kabul etmişti. İrfan bunu garip buluyordu.
“Nasıl yani?” dedi İrfan.
Ahmet kasabaya bakarak “Burayı duymuştum. Genelde emeklilerin tatil yaptığı veya yazlık sahiplerinin yazın geldiği bir yer. O yüzden kıyamet koptuğunda kalabalık değildi” dedi.
İrfan da bakışlarını kasabaya çevirdi. Kasaba kuzey-güney ekseninde uzunlamasına inşa edilmişti. Batısında deniz vardı. Büyükçe bir plajı vardı. Üç tarafı çam ağaçlarıyla çevriliydi. Ancak kuzeyde yer yer açıklıklar vardı. Doğusu ve güneyi daha sıktı. Bulundukları tepeyle kasabanın arasında çam ormanı vardı.
İrfan kasabanın yaz aylarındaki nüfusunun 4500-5000 olduğunu düşünüyordu. Çok geniş bir alana yayılmamıştı. Daha çok 1 veya 2 katlı evler vardı. Birkaç tanede apartman göze çarpıyordu. Kasabanın güneydoğu tarafında, merkezden çok da uzak olmayan otel binası duruyordu. İrfan kasabanın içinde az sayıda fenrir görüyordu. Gerçekten tatil beldesi olduğunu anladı.
Kasabanın içinde bir tane geniş cadde vardı. Otel ise tam olarak o yolun üzerindeydi. Beldenin ortasına dört yol ağzı vardı. Otel oranın biraz gerisindeydi.
İrfan incelemelerini yaptıktan sonra gruba döndü. “Tamam” dedi. “4’er kişiden iki grup olarak şehre gireceğiz. İlk grup otele yönelecek. Oteli güvenli hale getirecek. Yaratıkların kapalı alanları çok sevmediklerini biliyoruz. Nispeten güvenli olmalı. Diğer grup otel çevresini kontrol altına alacak ki eşyalarımızı getirebilelim. Oteli alacak grubun başında Burak olacak. Ekibini kendi seçsin. Kalanlardan ben 4 kişi seçeceğim. Seçilmeyenler burada kalacak”
Burak; Tuana, Kaan ve Adem seçti. İrfan ise Ayla, Akın ve Deniz’i aldı. Silahlanıp ormanın içine girdiler. İki grup yan yana ormanın içinde sessizce ilerlediler. Tepeden onları yönlendirme işini Tuğçe almıştı. ANN de ondaydı. Ormandan çıkıp şehre girmeden önce durdular. İrfan otelin yönünü işaret etti. “Burak siz oteli alacaksınız. İçinin temiz olduğundan emin ol” Burak eliyle onayladı. İrfan telsizi aldı. “Şehre girmek üzereyiz. Bizi ne bekliyor?”
Tuğçe dürbünle etrafı tarıyordu. “Sizle otel arasındaki yolda iki farklı fenrir topluluğu var. Otelin önündeki biraz daha büyük. Yaklaşık 20 taneler. Bize daha yakın olanda 10 tane falan var. İki topluluğun arasında birkaç tane fenrir yayılmış durumda 35-40 tane görüyorum. Dikkatli olun”
İrfan “Anlaşıldı” dedi. İkisi de oldukça profesyonel konuşmuştu. Tuğçe endişeliydi. İrfan 8-10 yaratığı yenebiliyordu ama bu sefer çok fazlalardı. Sesindeki endişeyi gizlemeyi başarmıştı. İrfan’ın dikkatini dağıtmak istemiyordu.
“Caddeye girmeden, sokaklardan hareket edersek en azından bir grubu aşabiliriz. Daha sonra yaratıkları sokakların birine çekip sıkıştırırız. Böylece temizlemesi daha kolay olur. Çapraz ateşle çoğunu avlarız. Kalanını ben hallederim” dedi İrfan.
Burak “Otelin bahçesine de çekebiliriz. Biz içeriyi temizledikten sonra ateş açarız. Siz de çapraz ateşe alırsınız. Çok daha fazlasını öldürürüz” dedi.
“Riskli” dedi İrfan. Biraz düşündü. “Onu yapalım. Binaya zarar vermek istemiyorum ama. Siz içeri girdikten sonra biz de karşıdaki evlerden birine gireriz. Caddede sıkıştırırız”
“Daha iyi” dedi Burak. “Hareket edelim”
İrfan telsizini aldı. “Planda değişiklik. Bize otele çıkan, temiz bir sokak bul Tuğçe” dedi İrfan.
“Bekleyin” dedi Tuğçe ve etrafı taradı. “Ana caddeye paralel giden bir sokak var. 3 fenrir görüyorum. Caddeni hemen batısı. Dört yolun biraz batısına çıkıyor. Sondan ikinci dönüş otelin biraz kuzey batısında kalıyor ama yakın” dedi Tuğçe.
“Güzel” dedi İrfan. “Ormandan çıkıyoruz. Gözün bizde olsun” dedi ve grupları hareket ettirdi.
Tuğçe “Tamam” dedi ve dürbünüyle onları takip etmeye başladı.
Gruplar ormandan çıkıp Tuğçe’nin dediği sokağa girdi. Tuğçe’nin de dediği üzere 3 fenrir vardı yol üzerinde. İrfan fırlayıp üçünü de öldürdü. Gruplara gelin işareti yaptı.
Tepede Alexandra İngilizce “Gerçekten çok güçlü” dedi. Tuğçe onun başka bir dürbün ile izlediğini o an fark etti.
Tuğçe tekrar dürbünüyle İrfan’ı ve diğerlerini izledi. “Doğru” dedi. Biraz gururlu hissetmişti. Telsizi eline aldı “İkinci sağdan döneceksiniz. Sokağın ana caddeye çıktığı yer benim için kör nokta” dedi.
İrfan “Anlaşıldı” dedi. Kafasıyla ileriyi işaret etti. İlk sağı geçti. İkinci sağa dönmeden önce grupları durdurup sokağı kontrol etti. Sokak temizdi. Otel görünmüyordu. Ana caddenin görebildiği kısmı da temizdi. Telsizden “Sokak temiz” mesajı gönderdi. “Bundan sonrasını hallederiz. Teşekkürler”
“Anlaşıldı. İyi şanslar” dedi Tuğçe. Dürbünle izlemeye devam ediyordu.
Gruplar ana caddeye doğru ilerledi. Ana caddeye girmeden durdu. İrfan yavaşça kafasını uzatıp baktı. Oteli ve önündeki fenrir topluluğunu gördü. “18” dedi.
Ayla arkasından “Anlamadım” diye fısıldadı.
“Tuğçe 20 demişti. 18 tane var” dedi İrfan.
“Peki. Ne yapacağız? Tam girişteler” dedi Deniz.
İrfan biraz daha uzaktaki küçük gruba baktı. Sonra tekrar otele baktı. Yaratıkları kendi grubunun üstüne çekebilirdi ama sesler bütün Yaratıkları üzerlerine çekecekti. Dört yol ağzının öbür tarafında da fenrirler vardı. İrfan tekrar sağına küçük fenrir topluluğuna baktı. 2 araba gördü. Birisi yeni gibi duruyordu. İkisi de park halindeydi. Yeni olan küçük grubun öbür tarafındaydı.
“Şu arabalardan birinin alarmı olması lazım” dedi İrfan. “Eğer çalıştırabilirsek yaratıkları çeker. Siz otele giresiniz” İrfan siper aldıkları evi göstererek “Biz de buraya girer sizden gelecek sinyali bekleriz” dedi.
“Denenebilir” dedi Burak.
İrfan etrafına bakarak atacak bir şey bulmaya çalıştı. Bir cam şişe buldu. Yeni arabaya ve şişeye baktı. Tek bir şansı vardı. İrfan şişeyi fırlattı. Şişe yani arabanın ön camına çarpıp kırıldı ancak alarm duyulmuyordu. Fenrirler bir an oraya baktı sadece.
“Kahretsin” dedi İrfan. “B planı”
“Nedir” dedi Kaan
“Geldiğimiz yoldan dolaşıp yaratıkları üzerime çekeceğim. Siz otele girene kadar beni kovalamalarını sağlayacağım. Siz girdikten sonra da gözden kaybolacağım” dedi İrfan.
“Riskli” dedi Ayla.
“Daha iyi bir planın var mı?” dedi İrfan.
“Yok” dedi Ayla fısıltıyla
İrfan baltasını ve silahını hazırladı. “Fenrirler üstüme gelmeye başladığında otele doğru koşun” dedi İrfan Burak’a. Ardından kendi grubuna “Siz de evin ikinci katına çıkın. Görünmeyin. Ben yaratıkları atlatıp geleceğim.”
Burak ile bir anlığına bakıştılar. Burak onaylar şekilde başını sallayınca İrfan ortadan kayboldu. İki fenrir grubunun arasında belirdi.
Tepeden onu izleyen Tuğçe “Ne yapıyor o?” diye bağırdı. “Kendini yaratıkların arasına atıyor.”
O sırada tepenin kenara oturup olanları izleyen Burak G. “Bir planı olmadan hareket etmez bence” diye yorum yaptı.
Anlık paniği geçen Tuğçe de bu düşünceye katıldı. Bir planı olmadan böyle bir harekete kalkmazdı İrfan. Tuğçe sakinleşip olanları izledi.
İki fenrir grubun arasında duran İrfan özgüvenle sırıttı. Silahını çekip daha kalabalık gruba arka arkaya ateş etti. İsabet eden kurşunlar dört yaratığı öldürdü. Ancak bu ses o an şehirdeki bütün yaratıkları üstüne çekmişti.
“Biraz azaltmam lazım” dedi İrfan bıçağını elinde çevirirken. Arkasını dönüp diğer grubun arasına daldı. İlk anda 5 yaratığı etkisiz hale getirdi. Diğer grubun yaklaştığını görünce İrfan yavaş yavaş plaja doğru çekilmeye başladı.
Otele girmiş olan Burak telsizden durumu haber verdi. İrfan ise ani yön değişiklikleri ve zıplamalarla yaratıkları atlattı. Yakınlarda gördüğü bir eve tırmandı. Otelden çok fazla uzaklaşmamıştı. Kaçarken biraz kuzeye doğru gitmişti. Yaratıkların algılayamayacağı kadar hızlı bir şekilde grubunun yanına döndü.
“Tehlikeliydi” dedi Ayla.
İrfan kendini biraz gururlu hissediyordu. “Elimden gelen bu” dedi.
“Gayet yeterli” dedi Ayla.
Tepeden olanları izleyen Tuğçe rahat bir nefes almıştı. Ancak dürbünle tekrar bakınca şehirdeki yaratıkların otele doğru yaklaştığını gördü. Panikle telsizine sarıldı. “Bütün fenrirler geliyor. Kaçın.”
İrfan bu ani sesle irkilmişti. “Sakin ol. Gördüklerini söyle” dedi telsize
Tuğçe bir eliyle dürbünü tutmayı sürdürüyordu. “Yaklaşık 100 fenrir size doğru yaklaşıyor” dedi. Kendini sakinleştirmeye çalışıyordu ama İrfan tehlikedeydi.
İrfan ise tam tersi oldukça sakindi. “Kampa yapılan fenrir saldırısını hatırlıyor musun?”
Tuğçe bu soru karşısında biraz duraksadı. “Evet”
“İşte orada 51 tane vardı ve ben sadece insandım. Ayrıca tek başımaydım ama onları yenebildim. Şimdi bir canavarım ve arkamda bir takım var” dedi İrfan.
Tuğçe garip bir şekilde rahatlamış hissediyordu. İrfan’a güveniyordu. “Dikkatli ol” dedi sadece.
“Olurum” dedi İrfan. İrfan ve grubu binanın birinci katındaki balkondan yaratıkları gözetliyordu. İrfan’ın hareketleri fenrir gruplarını dağıtmıştı. Ancak silahını ateşlediği yere fenrirler geliyordu.
“Ne yapacağız?” dedi Ayla.
“Düşünüyorum” dedi İrfan. Fenrirler çoğaldıkça çoğalıyordu. Genellikle dört ayaklılar vardı ama içlerine az sayıda iki ayaklı da vardı.
İrfan eğilip düşünmeye başladı. Aklına bir şey gelmiyordu. O sırada telsizinden yine ses geldi Burak G. konuşuyordu.
“Yaratıkları şehir dışına çekebiliriz arabalarla. Yeterince uzaklaşınca geri döneriz” dedi Burak G. çatallı sesiyle.
“İyi fikir” dedi İrfan. Hemen ardından Burak’tan da otelin temiz olduğu bilgisi geldi. “Hızlı bir şekilde tepeye geri çekilin. Bu yaratıkları şehir dışına çekeceğiz” dedi.
Burak “Kulağım telsizdeydi” dedi. İrfan kendi grubuna baktı. Boşuna gelmişlerdi. İşler tam olarak planlandığı gibi gitmemişti.
“Kamyoneti alacağız. Ben ve iki kişi kasaya binecek yol boyunca ateş edeceğiz. Öne de iki kişi binsin” dedi ve geri çekilme emri verdi. Gruplar hızlı ve sessiz bir şekilde tepeye geri çekildi. Yaratıkların hepsini tek bir alana toplanmış olması işlerini kolaylaştırmıştı.
İrfan ve grubu tepeye tırmanmadan kamyonete atladılar. Akın sürücü koltuğuna geçti. Gelirken de o kullanmıştı. İrfan kasaya atlarken “Şehre girme. Etrafından dolaş. Şehrin doğu tarafından, ormanın içinden şehre giren bir yol var. Oradan gir. Dört yoldan yaratıkları çekeceğiz. Arayı çok açma. Biz ateş edeceğiz. Şehirle aramızda en az 2 kilometre olsun istiyorum”
Akın görevini anladığını belirterek motoru çalıştırdı ve İrfan’ın grubu şehrin etrafını dolaştı. İrfan dediği gibi şehre girip dört yolda durdular. İrfan, Deniz ve Ayla ateş açtı. Fenrirler onlara doğru koşmaya başladı. İrfan kamyoneti son ana kadar bekletti. Yaratıklarla aradaki fark birkaç metreye düşünce Akın’a gaza basması için işaret verdi. Ardından telsizden “Otele giriş yapın. Biz birazdan döneriz.
Depolara attıkları taşlar araçların performansını yükseltmişti. Kamyonet hızla ileri atıldı. İrfan’ın verdiği işaretlere göre hızlanıyor ya da yavaşlıyordu. Yaratıklarla aradaki fark korunuyordu. Yratıklar yakalayamadıkları bu avı kovalamaya devam ediyorlardı. Adete atın önüne uzatılan bir havuç gibiydi.
Şehir dışındaki yola çıktılar. Akın önüne çıkan yaratıklardan zikzak yaparak sıyrılmaya çalışıyordu. Kamyoneti kovalayan gruptaki bazı fenrirler yavaşlamaya başladı.
Ayla doğrulup “Yoruluyorlar. Çok da zeki değiller demek ki” dedi.
İrfan “Biraz daha” dedi. Kamyonet 15 dakika daha yol aldıktan sonra İrfan’ın işaretiyle hız kazandı. Fenrirlerle aradaki fark açılmaya başlayınca zaten yorulmuş olan fenrirler takibi bıraktı. Kamyonet başka bir yoldan tabelaları takip ederek şehre döndü.
Doğudaki yoldan şehre girdiler. Otelin önünde durdular. İrfan kasadan dışarı atlayıp otele baktı. Gururla gülümsedi. Kendi grubu dışındakiler bahçedeydi. Onları bekliyorlardı. İrfan Tuğçe’nin koştuğunu gördü. Tuğçe koşarak gelip İrfan’a sarıldı.
“İyi misin?” dedi Tuğçe.
İrfan onu sağ koluyla sardı. “İyiyim. Bir şeyim yok” dedi.
Diğerleri de onun yanına geldi. Ahmet “Şu işten kazasız nasıl çıktık anlamıyorum”
Tuğçe, İrfan’ı bırakıp Ahmet’e döndü. Bir eli İrfan’ın göğsündeydi. “Onun sayesinde” dedi. Bu aslında herkesin düşüncesiydi.
İrfan “İşe koyulalım” dedi. “Otele baktınız mı?”
Burak kafasını sallayıp “Evet. Biraz hasar var. Tamir edilemez değil. Yaratıkların ikisini çıkardık. Üçü halen içeride.”
İrfan “Hallederim” dedi. “Siz eşyaları boşaltın. Kaan, Akın ve Ahmet şehri dolaşın. Fenrir varsa öldürün. Öldüremezseniz bana haber verin. Herkes kendine bir oda seçsin”
Tuana esprili bir şekilde “Tek mi kalabiliriz yani?” dedi.
İrfan omuz silkti. “İstiyorsanız hepiniz bir odada kalın. Beni ilgilendirmez” dedi. Ardından bakmak için otele girdi.
Otel zemin hariç 6 katlıydı. Uzun bir mimariye sahipti. Geniş de bir binaydı. Giriş katında lobi onları karşılıyordu. Lobinin karşısında kafe gibi bir yer vardı. Ayrıca mutfak da o taraftaydı. Lobinin arka tarafında ise ufak bir spor salonu, sauna ve zaman geçirmek için oyun odası olarak tasarlanmış bir yer vardı.
İki asansörü ve geniş bir merdiveni vardı otelin. Bordum kata indi İrfan. Burada soğuk hava deposu, normal bir depo ve çamaşırhane ve boş birçok oda bulunuyordu.
İkinci ve üçüncü katlarda ise iki kişilik odalar bulunuyordu. Odalar daha genişti. İçerik yine aynıydı. Üç ve dördüncü katlarda ondalar biraz daha büyüktü ama en büyük ve lüks odalar en üst katlardaydı.
İrfan yaratıkları otelden çıkardıktan sonra lobiye gitti. Diğerleri orada toplanmıştı. Şehri kontrol eden grup da oradaydı. Şehirde birkaç fenrir kalmıştı ama onlar da etkisiz hale getirilmişti.
İrfan ellerini birbirine vurarak herkesin dikkatini çekti. “Arkadaşlar burası yeni evimiz. En üst kat hariç istediğiniz odada kalabilirsiniz. En üst kat Vidar’ın yönetildiği yer olacak. Şimdi dinlenin. Yarından itibaren kendi kendimize yetmeye çalışacağız. Ayrıca yarın Vidar’ın kollarını oluşturup yönetici seçimi yapacağız” dedi İrfan.
Burak “Gerek yok ki. Herkes senden memnun” dedi.
İrfan kafasını hafifçe eğerek “Teşekkür ederim ama yarın ilk resmi seçimi yapıp yazıya dökelim” dedi. “Sorunuz yoksa dağılabilirsiniz”
Grup dağıldı. İrfan cebinden taş kutusunu çıkardı. Tuğçe “Ne yapıyorsun?” dedi.
“Otele elektrik lazım. Birkaç taş doldurayım” dedi İrfan. “Sen istersen bize bir oda seç” dedi.
Tuğçe “Kaç kişilik?” dedi.
İrfan kutudan taşı çıkararak “Sen bilirsin” dedi. Tam o sırada Alexandra yanına geldi. Onda da böyle bir taş vardı. “Benimkini de kullanabilirsin.”
İrfan dışarı çıkarken “Teşekkürler” dedi. “Bize elektrik lazım. Biraz taş dolduralım”
Kutudan birkaç tane boş sahte taş çıkardılar. Dışarıdaki banklardan birine oturup taş doldurmaya başladılar.
“Gruba alıştın mı?” dedi İrfan.
“Evet” dedi Alexandra. “Bana çok iyi davranıyorlar”
İrfan boş bir taş daha aldı. “Bütün bunlardan önce ne yapıyordun?”
Alexandra iç çekti “Litvanya hava kuvvetlerindeydim.”
Bu İrfan’ın ilgisini çekmişti. “Rütben neydi?” Alexandra’ya bakıyordu.
Alexandra başını çevirmemişti. “Binbaşı Alexandra Sutherland” dedi sadece.
Bu askerliğini yapmamış İrfan için şaşırtıcı bir şeydi. Nasıl hissedeceğini bilemedi. “Uçtun mu?”
“Tabii ki” dedi Alexandra. “Genelde helikopter”
İrfan “Vay” diyerek başını salladı. Ardından taşlara baktı. Toplam 14 tane doldurmuşlardı. “Sanırım yeterli” dedi.
Alexandra kendi taşını cebine koydu. “Elektrikten anlayan biri var mı?” dedi Aexandra taşları toplarken.
İrfan bir an düşündü. “Sanmıyorum” dedi. “Sen yapabilir misin?”
Alexandra onayladı. “Bir şeyle yeterince uğraşırsam nasıl çalıştığını öğrenebiliyorum” dedi ve ayrıldı. İrfan oturduğu yerden Alexandra’nın yürüyüşünü izledi. Ardından toparlanmaya başladı.
O sırada Tuğçe yanına geldi. “Odayı seçtim. Eşyaları da taşıdım”
İrfan taşını kutusuna koydu. “Bekleseydin beraber taşırdık”
“Çok yoktu zaten” dedi Tuğçe ve Alexandra’nın gittiği yöne baktı. “Ne konuştunuz?”
İrfan da aynı yöne baktı. “Hava kuvvetlerinde binbaşıymış” dedi İrfan.
Tuğçe ailesinden dolayı rütbelere hakimdi. “Binbaşı ha” dedi. O da İrfan kadar şaşırmıştı. İrfan boş taşların olduğu kutuyu alarak ayağa kalktı ve lobiye gitti. Tuğçe de onu takip etti.
İrfan kutuyu yere koyar koymaz otelin elektriği geldi. Her yer yanmaya başladı. İrfan lobideki danışma alanına bakınca “Mira Otel” yazısını gördü. Hoşuna gitti.
Gülümseyerek Tuğçe’ye baktı. “Kızımız olursa adı Miray olsun” dedi.
Tuğçe de içtenlikle gülümseyerek “Erkek olursa adını ben seçeceğim” dedi. İkisi birden gülümseyerek üçüncü kattaki odalarına çıktılar.
Yorum bırakın