Bölüm 3 – Dönüşüm

Her şey son 6 gündeki gibi başladı. Herkes alışmıştı bu yeni rutinlere. Sabah erken saatlerde bir grup şehre inip kalan son ihtiyaçları almaya gitti. Yapılan plana göre yarın sabah grup yola çıkacaktı. Şehre sefere giden 4 kişilik grup ayrıldıktan sonra İrfan, Tuğçe ve Adem planladıkları seyehatı haritadan bir kez daha kontrol ettiler. Ana yollar hızlıydı evet ama kalabalık olabileceği için daha az kullanılan yolları tercih ettiler. Adem daha önce bu yollarda tır sürmüş olduğu için nispeten daha bilgiliydi. Yolu biraz daha uzatmışlardı ama 1 hafta içinde rahat bir şekilde gidip gelebilirlerdi. Tabii ki bir sorunla karşılaşmazlarsa…

İrfan harita üzerinde çalışırlarken Adem’in tuttuğu kalemi, baş, işaret ve orta parmağıyla hızlı bir şekilde çevirdiğini gördü. Sol elinde tuttuğu kalemi Adem gibi çevirmeye çalıştı ve ilk denemesinde başarılı oldu. Hafifçe omuz silkip dikkatini haritaya verdi. Bir süre daha baktıktan sonra çalışmayı bitirdiler.

Arkasını dönüp ağaçların arasında şehre baktı İrfan. Kolundaki saate baktı. Oldukça pahalı görünen bir saatti. Normalde telefonundan saati kontrol ederdi ama şarjı uzun zaman önce bitmişti. “Geri dönmüş olmalılardı” diye düşündü. Eşofmanının beline geçirdiği telsizi çıkardı.

“Kaan beni duyuyor musunuz?” dedi İrfan.

Cevap hemen geldi. “Duyuyoruz. Tamam” dedi Kaan.

“Geç kaldınız” dedi İrfan.

Kaan bu sefer biraz daha geç cevap verdi. “Yakıt topluyoruz. Birazdan döneriz. Bir de konuşmayı bitirdikten sonra tamam de”

“Tamam” dedi İrfan hafifçe gülerek. Yeni yeni gülmeye başlıyordu İrfan.

“Neye tamam? Tamam” diye bir cevap geldi telsizden.

“Her şeye, tamam” dedi İrfan. Ardından sırtına birinin hafifçe vurduğunu hisetti. İrfan arkasına bakış attı. Tuana vardı. İrfan’dan daha kısa boylu. Kısa, düz kahverengi saçlı, hafif balık etli, genelde neşeli biriydi Tuana.

“Uğraşma şu çocukla artık” dedi Tuana sırıtarak.

“Tepkileri çok hoşuma gidiyor” dedi İrfan. İrfan ve grup için her şey birbirleriyle uğraşacak kadar normalleşmişti. Bunda aslan payı İrfan’ındı. Nispeten çabuk kırmıştı havayı İrfan.

İrfan birkaç gün önce kurulan çadırlarda kendine ait olanına gitti. Etrafı biraz karıştırdıktan sonra okuduğu kitabı buldu. Bir bilim kurgu kitabıydı. Hep severdi bilim kurguyu. Tekrar dışarı çıkıp sürekli altına oturduğu, çadırların biraz daha dışında, önü daha açık olduğu için şehri daha net gören ve hemen hemen her zaman hafifçe esen o ağacın altına gidip oturdu. Kitabını okumaya başladı. Aslında bilgisayar oynamayı istiyordu ama bilgisayarı evinde kaldığı ve evi de merkezi bir yerde olduğu için ulaşamıyorlardı. Oyun içinde o riske girmek gereksizdi.

Kitaba dalınca zaman onun için hızlı geçiryordu. Bir ara, bütün bu olaylar dinerse bir kitap yazabilirdi belki. Kitap yazma düşüncesi ona garip geldi ama şu aralar normal olan pek bir şey yoktu. Kitabına geri döndü yaklaşık 10 dakika daha okumuştu ki onun ve insanlığın hayatını değiştirecek olaylar silsilesi başladı. Sakin geçen gün onlar için tarihin akışını değiştirecek şekilde değişiyordu.

İlk önce bir motor sesi ve ardından sert bir fren. Çarpılan bir araba kapısı ve bir serzeniş. “Geliyorlar”

İrfan hemen ayağa fırladı. Çadırlara doğru koştu. Kaan nefes nefese bağırıyordu. “Geliyorlar”

İrfan durumu anlamıştı. Bunu bekliyordu. Bunun için bir planları vardı. Panik halindeki Kaan’ı tutup sarstı. “Sakin ol” dedi. İrfan gerçekten sakindi. Korkmamıştı. Hazırdı. Ardından gruba döndü. “Gidin. Zaten her şeyi toparlandık. Birinci kaçış bölgesine gidin”

“Gidin mi?” diye bağırdı Tuğçe arkalardan. İlk o anlaşmıştı ne olacağını. “Sen” dedi ama İrfan onu susturdu.

“Güneş doğana kadar bekleyin. Gelmezsem yola çıkarsınız” dedi İrfan. Kalıp zaman kazandırmaya karar vermişti. Bu kararı neden verdiğini hep sorgulayacaktı. ‘Neden kaçmadım?’ diye soracaktı İrfan hayatının sonuna kadar. Savaş ve kaç durumuna tam olarak örnek teşkil edecek bu durumda neden savaşmayı tercih ettiğini hep merak edecekti. Ancak bu karar onun ve diğerlerinin hayatını kökten değiştirecekti. Hatta onun doğacak kızını ve torunlarını bile etkileyecekti bu karar.

Grup kalmaya yeltenince İrfan “Hadi” diye bağırdı. O an oradakiler üstlerinde sanki bir anlığına bir basınç hissetti. İrfan’dan etrafa sanki bir rüzgar esmişti. Herkes ona uydu. Arabalara ve karavana biniyorlardı. Her tarafta bağırışlar vardı. İrfan hızla çadıra girdi. Baltasınıve silahını aldı. Ardından çadırından çıkıp özgüvenli adımlarla yaratıkların geldiği noktaya doğru yürümeye başladı. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı. Motorunu çalıştıran karavanın yanından geçerken ieri doğru bakış attı. İki kişi Tuğçe’yi dışarı çıkmasın diye tutuyordu.

İlk önce karavan ayrıldı, sonra arabalar. Zaten çoğu şey önceden yüklenmişti. Ufak tefek şeyler kalmıştı ortada. Önemli değildi grup için. İrfan şehirden çadırlara gelen patikaya baktı. Aşağı doğru bir yokuş olduğu için yaratıkları görebiliyordu. Yaklaşık 25 tanelerdi. İrfan silahını doğrultup 3 el ateş etti. Üçü de farklı yaratıklara isabet etti ancak biri yere düştü sadece. Dikkatlerini çekmişti.

“Gelin bakalım” dedi ve ormanın içine koşmaya başladı. Yaratıklar peşindeydi. Birkaç el daha ateş etti. 2 tanesini daha yere düşürdü ama biri geri kalktı. Zik zak çizerek koşmaya devam etti. Ta ki karşısına aniden bir yaratık çıkana kadar… Yaratığın düz kafasına çarpıp yere düştü. Kurda benzeyen yaratık pençesiyle ona saldırdı. İrfan iyi bir refleksle sola kayabildi. Silahını düşürmüştü ama beltası elindeydi. Ayağa kalktı ve bıçağını savurdu. Bıçak karşısına çıkan yaratığın kafatasını deldi ve anında öldü yaratık. Arkasını döndüğünde başka bir yaratığın ona hamle yaptığını gördü. Bu yaratık daha büyüktü. İrfan bıçağını savurdu ama yaratık güçlü kollarıyla ona vurdu. İrfan bir an uçtuğunu hisetti. Yere düştü. Karnına darbe almıştı ve kusacak gibi hisediyordu kendini.

İrfan yine ayağa kalktı. Biraz sendeledi. Darbe onu sersemletmişti. Gorile benzeye ama daha büyük olan o yaratık ona doğru koşuyordu. İrfan o yaratığın kendisinin neredeyse iki katı olduğunu anladı daha net görünce. Geri çekilirken ayağına bir şey çarptı. Yere bakınca silahını gördü. Hemen alıp o gorile iki el ateş etti. Vücuduna göre küçük kafasına isabet eden mermiler onu yere serdi.

İrfan kaçmak için arkasını dönecekken nereden geldiğini anlamadığı bir yaratık ona solundan saldırdı. Sol omzunun altından kolunu ısırdı. İrfan çığlık attı. Dişleri o kadar büyüktü ki kolunu tamamen delmişti. Sağ eliyle bıçağı savurdu. Paniklemişti İrfan. Hayatında ilk defa paniklediğini hissediyordu. Bıçak hiçbir şeye isabet etmedi. Boşa sallamıştı.

Yaratık kolunu kolayca kopardı. İrfan’ın beyni acıyla doldu. Müthiş bir çığlık attı. İrfan kolunun kopuşunu ağır çekimde izledi. Derisinin ve kaslarının yırtılışını, ardından kemiğin ortaya çıkıp çatırdayışını, sonrasında kırılmasını… Hepsini görmüştü.

Nefes almak zorlaşmıştı onun için. Yaratık kolunu kopardıktan sonra dizlerinin üstüne çöktü. İrfan sağ eliyle kolunu tutuyordu. Hayatında böyle bir acı hissetmemişti. Kaçmalıydı. Zihni halen çalışıyordu. Tam ayağa kalkmak için hamle yapmıştı ki. Başka bir yaratığın üzerine geldiğini gördü. Uzun pençeleriyle ona hamle yapıyordu. Her şey için artık çok geçti. İrfan reflesk dahi gösteremeden pençeler karnını deldi. İrfan bu sefer acı bile hissetmedi. Sadece yere yığıldı. Bilinci kapanırken üstüne çullanan yaratıkları gördü. “Ona söylemeliydim” dedi kendi kendine ve gözleri kapandı.

Kaçan grup çok hızlı bir şekilde birinci kaçış noktasına vardı. Burası bir benzin istasyonuydu. Şehrin dışında korunaklı bir yerdi. Sadece iki yaratık vardı. İkisini de ezdiler. Benzinliğin içine park ettiler. Kimse inmedi araçlardan. Herkes şoktaydı. Kimse ne olduğunu idrak edememişti. İrfan niye kendini feda etmişti? Bu çok saçmaydı.

Tamamen dağılmış gibi görünen Akın bulunduğu jipten indi. “Arkadaşlar” dedi. “Olan oldu. İrfan geri dönmeyecek. Kendi başımızın çaresine bakmalıyız.”

Karavanın içindeki Tuğçe elleriyle yüzünü kapatmıştı “Hayır, hayır, hayır” diyordu kendi kendine. Akın’ı duymuştu. İnanmıyordu. İrfan gelecekti.

Ayla onun yanına oturdu. Onu kendine yasladı. Bir şey demedi. Tuğçe’nin başını okşadı. Tuğçe sessizce ağlamaya başladı. “Ben onu seviyorum” diye fısıldadı.

Sadece Ayla duydu bunu. İç çekerek “Biliyorum” dedi. Onun da gözleri doldu ama ağlasaydı durumu dahada kötüleştirecekti. Tuttu kendini.

Deniz ve Burak arabalarından indi. Onları Adem takip etti. Benzinliğin ortasında durdular. Etrafa baktılar. Herkesin aklındaki soruyu Adem sordu. “Şimdi bizi kim yönetecek?”

Cevap gelmedi kimseden. Çünkü kimse bunun cevabını bilmiyordu. Herkes arabalardan ve karavandan indi. Burak benzinliğin marketini göstererek “İçeri girelim. Açıkta kalırsak yaratıklar bizi bulabilir” dedi.

Grup isteksiz de olsa onu dinledi. İlk önce Burak girdi. En yakın arkadaşlarından birini kaybetmiş olabilirdi ama o an üzülmenin sırası değildi. Etrafı kolaçan etti. Boştu market. “Güvenli” dedi sadece ve bir sandalyeye oturdu.

Grubun diğer üyeleri onu takip etdip birer ikişer içeri girdi. Kimi yere oturdu kimi tezgahın üstüne… Sessizliği Tuana bozdu. “Neden böyle bir karar verdi?” dedi.

O sırada penceredendışarı bakan Kaan “Neden olacak, bizi kurtarmak için” dedi.

Tuana derin bir nefes verip siyah saçlarını geri attı. “Kaçabilirdi bizle” dedi

Adem lafa girdi. “O zaman yaratıkların hepsi peşimizden gelirdi” dedi ve sesinin bir ton yükselterek “Belki kaçabilmiştir. Bekleyelim” dedi. Sesi umut doluydu.

Zaten çok konuşmaya Akın gözlüğünü düzelterek “Kaçamayacağını biliyorsun” dedi. “İnkar etmeyin. Öldü”

Bu sözler Tuğçe’nin beynine saplandı. İçi bir anda öfkeyle doldu. Hışımla ayağa kalkıp Akın’a doğru yürüdü. Eğer Ayla ve Tuana tutmasaydı belki de Akın’ı öldürecekti. Tuğçe “Seni öldürürüm. Ne demek öldü? O gelecek” diye bağırdı. Ayla ve Tuana onu uzaklaştırdılar.

Akın da sinirlenip ayağa fırladı. “Mezardan kalkıp mı gelecek? Kabul edin. Öldü” diye bağırdı. “Burada beklememizin de bir anlamı yok”

Kaan hiçbir şey demeden Akın’ın suratına yumruk attı. Akın yere düştü. “Bu onun isteği. Sabaha kadar burada kalacağız” dedi Kaan uzun boyuyla ona tam tepeden bakarken.

Akın “Ne yaparsanız yapın” dedi ayağa kalkarken. Oldukça sakindi az önceye göre. Kalkıp dışarı çıktı.

Deniz “Gerçekten ne yapacağız?” dedi.

Burak “Bekleyeceğiz. Gelmezse yola çıkacağız. Anlattı zaten nasıl gideceğimizi.” Bu son konuşma oldu.

Grup yaratıkların ilk çıktığı günkü sessizliğe büründü. Sadece Tuğçe konuşup Akın’dan özür diledi. Akın da ondan…

Vakit öğleyi geçmişti. Bekleyiş sürüyordu ama herkesin aklında aynı şey vardı: Şimdiye kadar gelirdi zaten. Kimse bunu söylemedi. Herkes biliyordu zaten. Ancak bu bekleyiş İrfan’ın son isteğiydi. Bekleyeceklerdi. Arkadaşları için bekleyeceklerdi. Bu onun son isteğiydi.

Sessiz bekleyiş devam etti. Kimse tek bir laf etmemişti. Herkes marketin farklı bir yerine oturmuştu. Onu bekliyorlardı. Hava karamaya başlamıştı. Gelmeyeceğini kabullenmeye başlamışlardı. Arkadaşlarıve liderleri artık yoktu. Boşluktalardı. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı. İçlerinden bazıları ağlıyordu kendilerince. Diğerleri güçlü durmaya çalışıyordu. Sonuçta “Güneş doğana kadar” dememiş miydi? Nedenbu kadar uzun bir süre bekleyin demişti? Bilmiyordu kimse. Soramayacklardı belki de artık.

Bu sessiz bekleyişi bir motor sesi bozdu. Bir araba sesiydi. Herkes camlara koştu. Bir mucize mi olmuştu? Yoksa tesadüf müydü? Yolun ucunda beyaz spor bir araba belirdi. Hızla yaklaşıyordu.

Tuğçe “Ne olur dur” dedi kendi kendine. Büyük bir heyecanla bekliyordu. Fakat araba yavaşlar gibi görünmüyordu. Çok hızlı yaklaşıyordu. Durmayacak gibiydi.

Araba hızla benzinliğe doğru geliyordu. Biraz yavaşladı ama durmak için çok hızlıydı. Bütün gözler arabanın üstündeydi. Arabanın arka tekerleri durdu. Araba sola doğru kaymaya başladı. Lastiklerin sesi kulaklarına geliyordu. Araba 180 derece dönerek benzinliği geçti. Şöför tekrar gaza basınca araba ilk önce kaymayı durdurdu ardından ileri doğru gitmeye başladı. Araba benzinliği girişine yöneldi. Şöför tekrar el franini çekip arabayı kaydırdı. Araba drift atarak benzinliğe girip durdu.

Kapı açıldı. İçinden deri ceketli bir adam indi. Hafif sakallı ve yaklaşık orta boyluydu. Adam kapıyı kapatıp markete doğru dönüp gülümsedi. Arkadaşları ona bakıyordu. Onları görmek, hele ki yaşadıklarından sonra, çok güzeldi.

İrfan’ın arabadan inip onlara baktığını gören grup üyeleri marketten hemen çıktılar. Koşarak onun yanına gidip etrafını sardılar. Herkes farklı şeyler söylüyordu. Kimi ne olduğunu soruyordu, kimi sevincini belli ediyordu. Ancak İrfan’ın önceliği şu an başka bir şeydi. Kalabalığın arasından market kapısının önünde duran Tuğçe’ye baktı. Tuğçe şok olmuş bir şekilde ona bakıyordu. Gözleri yaşlıydı.

İrfan yürümeye başlayınca grup onun önünü açtı. Peşinden gitmediler. Arkasından sessizce baktılar. İrfan Tuğçe’ye doğru yaklaşırken gülümsedi. “Hayalet görmüş gibisin” dedi kollarını iki yana açarken.

Tuğçe ona sarıldı. İrfan sağ eliyle nazikçe onu sarıp başını omzuna bastırdı. Tuğçe ona sessizce “Seni seviyorum” dedi.

“Ben de seni seviyorum” dedi İrfan. “İçeri gir üşüme” dedi ardından.

İrfan arkasını dönüp ‘Gelin’ işareti yaptı. Hep birlikte içeri girdiler.

İrfan yavaş yavaş gözlerini açtı. Ağaçların arasından süzülen güneş ışığı nedeniyle gözlerini kırpıştırdı. Derin derin nefes alıp verdi. Sağ eli karnının üzerindeydi. Bir anda ne olduğunu hatırlayıp hızla doğruldu. Her yer kan gölüydü. Etrafındaki yaratıklar vahşice katledilmişti. Paramparça olmuşlardı. Ne olduğunu hatırlamaya çalıştı. Hatırlayamadı.

İrfan sol kolunda bir ağrı hissetti. Sol kolunun koptuğunu anımsadı. “Sol kolum mu?” diye düşündü kendi kendine. İrfan sol koluna baktı ve donup kaldı. Kolu yerineydi ama bir insan kolunu andırmıyordu. Yaratıkların koluna benziyordu. Kırmızı-siyah renklerde, kemikleşmiş gibi sertti. Parmakları yaratıklarınki gibi pençe şekilde değildi. Daha insansıydı. 5 parmağı Parmak uçları hafifçe sivriydi. Normal bir şekilde oynatabiliyordu. Sağ eliyle sol koluna dokundu. O yaratıkların vücuduyla aynı hissiyatı veriyordu kolu.

“Ben insan mıyım?” dedi kendi kendine. Korkmuştu. İçinde yine bir şeylerin değiştiğini hisetti ama içinde bir vahşilik yoktu. Daha önce hisettiği gibi hissediyordu kendini. Peki değişen neydi? İrfan’ın zihni çalışmaya başladı. Etrafına bakındı tekrar sonra koluna baktı. Parçaları birleştirtirdi.

“Eğer bunu ben yaptıysam, o zaman…” Sol elini yumruk yaptı. Sağında bir ağaç gördü. Olabildiğince sert bir yumruk attı. Yumruğu rahat bir şekilde ağacın gövdesine saplandı. Bileği ile dirseğinin ortasına kadar gömüldü. Çekip çıkarttı İrfan elini ve tekrar bu yeni koluna baktı. Tam da düşündüğü gibiydi. O yarı insan yarı o yaratıklardandı.

İç çekti. Bunu istememişti. Yarı yaratıktı artık. Kontrolden çıkacak mıydı? Ya etrafına zarar verirse istemeden? Bunun gibi birçok şey düşündü İrfan. Arkadaşları aklına geldi. Ne olursa olsun yanlarına gitmeliydi. Ancak bir sorun vardı. Kıyafetleri parçalanmıştı.

“Böyle gidemem” dedi kendi kendine. Etrafa bakınıp çadırları görmeye çalıştı. O an başka bir şey fark etti. Çok daha uzağı görebiliyordu ve görüntü çok netti. “Güzel” dedi kendi kendine. “Eğer yumruğum ve gözlerim böyleyse, o zaman hızlı da koşarım”

İrfan etrafta bir müddet koştu. Gerçekten çok hızlı hissediyordu. Etrafındakiler çok hızlı akıyordu ama nasıl oluyorsa her şeyi seçebiliyordu. İrfan koşmayı bıraktı. Tekrar yaratıkların cesetlerinin arasına döndü. İlk önce kırılmış bıçağını buldu. “Buna yeni bir sap yaparım” diyip aldı. Biraz ileride de silahını buldu. İkisini de aldı. Çadırların yerini aradı. İnsanüstü hızıyla çok zaman geçmeden buldu. Talan edilmişti yaratıklar tarafından. Kendi çadırından arta kalanları buldu. Bir tişört bir de pantolon giydi.

Kolunu saklamayı düşündü. Elbetteki fark edeceklerdi er ya da geç. Ancak bu bir anda olmamalıydı. İleride bunu açıklamak zorunda kalacaktı zaten. Şehre döndü. Aradaki mesafeye rağmen hemen hemen her detayı görebiliyordu. Bir eczane gördü. Yaklaşık 2 kilometre vardı arada. Hava da kararmaya başlamıştı. Hemen arkadaşlarının ve Tuğçe’nin yanına gitmek istiyordu. Yerinden ok gibi fırladı. Saniyeler içinde eczanenin önündeydi. Keyif almıştı. Yine böyleydi artık sorgulamıyordu bile. Alışıyordu yavaş yavaş.

Eczane kilitliydi. “Flash da kimmiş” dedi kendi kendine gülerek. Kapıyı tekmeledi. Kapı geriye doğru uçup duvara çarptı ve yere düştü. İrfan sargı bezlerini aradı. Bulabildiği kadarını alıp sol kolunu sardı hızla. Eli için ise bir eldiven giymeyi düşündü.

İrfan dışarı çıkınca iki yaratık ile karşılaştı. Birisi onu fark edip ona doğru koştu. İrfan sağ eliyle bir aparkat vurdu. Yaratık 15 metre kadar havalanıp yere çakıldı. Hareketsiz bir şekilde kaldı. Diğer yaratık da ona doğru hamle yaptı. İrfan onun kafasını sol eliyle yakalayıp sıkıştırdı. Parmakları onun kafatasını ezip parçaladı. Ardından İrfan onu ileri doğru fırlattı. Yolun karşısındaki restorantın camından içeri girdi.

İrfan sağ çaprazında birgiyim mağazası gördü. Camı kırıp içeri girdi. Kasanın hemen karşısında eldivenleri gördü. Birkaç tane aldı. Siyah bir kumaştan yapılanı alıp geçirdi. Rahatlamıştı. Tam çıkacakken gözüne deri bir ceket çarptı. Islık çaldı görünce. İlk önce fiyatına baktı. “Bunu alabilen insan var mı?” dedi.

“Artık var” diyerek kendine cevap verdi. Fiyat etiketini ve alarmını söktü. Zaten parasını ödeyebileceği kimse yoktu. Onlar artık ya yaratıktı, ya ölülerdi, ya da kaçmışlardı. İrfan ceketi giyip dışarı çıktı. Oraya yüreyerek gitmemeliydi. Şüphe oluştururdu.

İrfan 5 katlı bir binanın üstüne çıktı kolayca. Etrafına bakınıp kendine bir araba seçti. Sol aşağıda, yaklaşık 500 metre ileride beyaz bir Nissan gördü. İrfan gülümseyip arabanın yanıda gitti. Bir yaratık daha çıktı karşısında. İrfan’nın yumruğu onu metrelerce yana fırlattı. İrfan etrafa bakındı. Bu arabayı kullanan zengin biri olmalıydı. Bütün evleri arayabilirdi. Anahtarın evlerden birinde olduğunu umarak harekete geçti. Yaratıklarda olmadığını ümit ederek karşısındaki binaya daldı. 12.evde bir Nissan anahtarlığı buldu. Alıp aşağıya indi. Tuşa bastığında yeni arabasının kilidi açıldı. Araba kullanmayı normalde bilmiyordu. Hiç de tecrübesi yoktu ama ona yüklenen yeni bilgilerden birisinin araba kullanma olduğunu farketmişti. Arabaya binip motoru çalıştırdı ve benzinliğe doğru yola çıktı.

Ana yola çıkınca iyice gaza bastı. Motoru bağırtarak hızla gidiyordu. Yol boştu ve karşısına bir aracın çıkmayacağını biliyordu. Benzinlik görüş alanına girince gülümseyip gaza iyice yüklendi. İbre 200 km/s’i aştı. İrfan yüksek hıza rağmen camdan onu izlediklerini fark etmişti. Ufak bir şov yapmaya karar verdi. Biraz yavaşlayıp elfranini çekti. Direksiyonu sola kırarak arabayı kaydırdı. 180 dereceye yaklaşırken elfrenini indirip gaza bastı. Direksiyonu sağa kırarak arabayı dengeledi ve benzinliğe yöneldi. Yine el frenini çekip drift atarak benzinliğe girip durdu.

“Lastiklerin anası ağladı” dedi inmeden önce. Arabadan inip benzinliğin marketine baktı. Herkes ona doğru koşuyordu. O ise tek bir kişiye odanlanmıştı. İnsanlar onu bir şeyler söylüyordu. Dinlemiyordu onları. Kapıya doğru yürümeye başladı. Tuğçe şok içinde ona bakıyordu. Gözleri dolmuştu.

İrfan gülümseyerek kollarını yana açtı. “Haylet görmüş gibisin” dedi. Tuğçe ona sarılarak karşılık verdi. Ağlıyordu. İrfan sol kolunu hareket ettirmemeye çalışarak sağ koluyla onu sarıp omzuna bastırdı kafasını.

Tuğçe ona tutunarak “Seni seviyorum” dedi.

İrfan’ın içinde havai fişekler patlıyordu. Sakin kalıp “Ben de seni seviyorum” dedi. Hava serinliyordu yavaş yavaş. İrfan “İçeri gir, üşüme” dedi ve arkasını dönüp gelin der gibi salladı elini. Grup tekrar toplanmıştı. İrfan grubun hep böyle kalacağına dair kendine söz verdi markete girerken.

Herkes içerdeydi. Gruptaki kasvet havası dağılmıştı. Herkes gülüyordu. Kimse İrfan’ın taktığı eldiveni fark etmemişti. İrfan’da insanları fark etmesin diye çok oynatmıyordu sol kolunu. İrfan grubun yeni üyesini fark etti. “Hoş geldin” dedi.

Ahmet kafa sallayarak “Hoşbuldum” dedi ve kısaca kendini tanıttı. Ahmet’in kanı hemen ısınmıştı.  Nedenini bilmiyordu.

Tuana onun düşüncelerini dağıttı. “Akın senin için öldü dedi. Kavga çıkıyordu neredeyse” diyerek kısa bir özet geçti.

İrfan gülümseyerek “Çok beklersiniz” dedi ironiyle.  Ardından “Ne kavgası?” dedi.

Tuana ile Tuğçe göz göze geldiler. Ardından Tuana olayı anlattı. İrfan dikkatle dinledi. Ardından bakışlarını sağ tarafında oturan ve ona tutunmuş olan Tuğçe’ye çevirdi. Şefkat dolu gözlerle baktı ona. Ardından tekrar gruba döndü.

“Aslında çok da yanlış denilemez Akın için ama anladığım kadarıyla ifade şekli yanlış” diyerek değerlendirdi. “Neyse ki bir şey olmadı fazla”

İrfan’ın eldivenini lik Burak fark etti. “Nedir o? Hava o kadar soğuk değil”

İrfan “Ya yaratığın bir tanesi pençe attı. Ben de eczaneye uğradım ilk” diyerek yalan söyledi. Kolunun koptuğunu ve yarı yaratık olduğunu söyleyemezdi şu anda.

Tuğçe “İyi misin?” dedi endişeli bir şekilde.

“İyiyim” dedi İrfan. “Eczaneye gittiğim için geç kaldım ya zaten.”

Tuğçe “Bakayım” diyerek elini uzattı.

İrfan onun elini yakaladı. İnsan üstü gücünü kullanmamaya çalışarak elini tuttu. “Dokununca acıyor” dedi.

Tuğçe “Peki” dedi. İrfan’a tutunmaya devam etti. İrfan bu işin orada bitmediğini sezdi. İlk açıklamayı ona yapması gerekecekti.

“O zaman yatıp dinlenelim. Sabah erkenden yola çıkarız. 1 hafta sonra burada toplanırız” dedi irfan ve ayağa kalktı. “Ben ilk nöbeti tutarım.” Kamyonete yükledikleri eşyalardan birkaçını indirip geçiçi bir kamp kurdular. İrfan Tuğçe’den kolunu erkenden öğrenmesinden korktuğu için o gece uyumadı. Zaten çok uzun bir süre saklayamayacaktı.

[ANN-GÖZLEM: Dönüşüm anı gözlendi. Sıralama onaylandı.]

Önceki BölümSonraki Bölüm

Yorum bırakın