Bölüm 2 – Sessiz Liderlik

Sadece 4 gün içinde gerekli olduğunu düşündüğü her şeyi topladı grup. Bir sürü silah ki bu kadar silah bulmak İrfan’ı şaşırtmıştı, biri sedan diğer hatchback olmak üzere iki araba, büyük bir karavan, bir kamyonet, iletişim için telsizler, bolca erzak, giysi gibi şeyler…

Grupta matem havası dağılmıştı. İnsanlar kayıplarını aramıştı şehre yapılan yolculuklarda. Kimseyi bulamamışlardı. İnsanlar artık anı düşünüyordu ve hayatta kalmaya çalışıyordu. Gruba iki kişi katılmıştı. Akın ve Adem… Akın orta yaşlı bir mühendisti, Adem ise nispeten daha genç bir şöfördü. 9 kişi olmuştu grup. Birkaç kişiyle daha karşılaştılar yaptıkları seferlerde ama onlar katılmadı. İrfan bu seferlerin ikisine katılmıştı. O iki seferde ise birer kişiyi ikna etmişti.

Kendine büyükçe bir bıçak ve tabanca edinmişti İrfan. Normalde iki günde bir tıraş olurdu İrfan. Tıraş olma imkanı vardı ama olmamayı tercih ediyordu artık. Beynine yeni yüklenen bilgilere alışmıştı. Bir gün içinde o kadar çok yeni bilgi öğrenmişti ki. Bunları işlemek 2 gün baş ağrısı çekmesine neden olmuştu. Yeteneklerini tam olarak bilmiyordu halen ama yeni şeyleri çok çok daha hızlı öğrendiğini fark etmişti. Bir kere görmesi veya dinlemesi yeterliydi bir şeyi öğrenmesi için.

Yaptıkları seferlerde insanların dönüştüğü yaratıklarla bir iki defa yakın temasta bulunmuşlardı. Çoğu kırmızı ve siyah renkli sert ve şekilli bir kemikleşmiş bir zırhla kaplıydı. Zırh demen belki yanlış olabilirdi çünkü mermiler veya kesici aletler zarar verebiliyordu. Yaratıkların hemen hemen hepsi dört ayağının üstüne yürüyordu. Hızlı sayılmazlardı ama yavaş da değillerdi. Dört ayaklarının üstünde hareket etmelerine rağmen insanlardan çok da hızlı değillerdi. Özellikle ön ayaklarında uzun uzun pençeler vardı. Bir kurdun dişinden daha sivri ve keskin dişleri vardı. Pençeleri duvarları rahatça delebiliyordu. Böylece duvarlara tırmanabiliyorlardı. İyi görebiliyorlardı ama iyi duyamıyorlardı. Sessiz olduktan sonra pek tehlike olmuyordu. Ancak bu yaratıklar da oldukça sessiz hareket edebiliyordu. Fakat çok garip bir şey fark etmişlerdi. İnsan dışındaki varlıklara neredeyse hiç dokunmuyorlardı. Tabii ki onların birkaçını da öldürmüşlerdi ama birkaç kedinin, köpeğin etrafta gezindiğini görmüşlerdi. Eskisi kadar olmasa da uçan kuşları görebiliyorlardı.

İrfan bu yaratıkların daha 5 gün önce bir işte çalışan, çocuklarına bakan, geçinmeye çalışan insanlar olduklarını biliyordu. Artık hiçbir şeyin bir önemi yoktu. Ne para önemliydi artık, ne de sahip olunan mallar… Eski dünya geride kalmıştı ve çok uzun bir süre geri gelmeyecekti.  Tek bir şey önemliydi onlar için. O da hayatta kalmak…

İrfan bir ağacın dibine oturmuş, konserve balık yiyordu şehre bakarak. Bir hafta öncesine kadar yaşamlarını sürdürdükleri o cıvıl cıvıl şehir büyük bir savaştan çıkmış gibiydi. Binaların çoğu ayaktaydı ama pek kullanılabileceklermiş gibi değillerdi. Etraf yaratıklarla kaynıyordu ama onların içlerinde hareket etmek şaşırtıcı şekilde kolaydı. Sadece görünmemeleri lazımdı. Yaratıklar iyi göremedikleri için bu kolaydı.

İrfan ayağa kalktı. Ayağa kalkınca öğle Güneş’i tam yüzüne vurdu. Gözlerini kısıp arkasına döndü. Grup etrafa yayılmıştı. Konuşmaları duyabiliyordu. Hiç kimse yapılacak seyahat hakkında olumsuz bir şey söylemiyordu. Bu 2-3 gündür İrfan’ın dikkatini çeken bir noktaydı. Ona liderlik görevini yüklemişlerdi. Neden olduğunu kendisi de bilmiyordu ama ilk günler kayıpsız atlatılmıştı onun sayesinde.

Çöp olarak kullandıkları büyük poşete elindeki artıkları attı. Gereğinden fazla erzakları vardı. Fakat İrfan yine de fazla yemiyordu. Yakında bunların da tükeneceğini ve kendi yiyeceklerini yetiştirmeleri gerektiğinin farkındaydı. Tam olarak İrfan’ın oynadığı hayatta kalma oyunları gibiydi.

Grubun ortasına doğru yürüdü. Herkes sanki anlaşmış gibi aynı anda ona dönüp baktı. Artık alışmıştı bu bakışlara. Sonra grup tekrar konuşmaya devam etti. İrfan, Burak’a seslendi. “Bir dakika gel” gibi bir işaret yaptı. Adem ve Tuana ile konuşan Burak yanındakilere işaret yapıp İrfan’ın yanına gitti.

“Ne oldu?” dedi Burak.

İrfan “Bende bir değişiklik fark ediyor musun?” diye sordu.

Böyle bir soru beklemeyen Burak bir anlığına duraksadı. “Ben senin kız arkadaşın değilim. Bilemem” dedi.

İrfan ne dediğini yeni anlamıştı. “O anlamda değil. Benim içimde sanki bir şeyler değişti. Eskisinden daha farklı hissediyorum” diyerek konuya açıklama getirdi.

Burak iyi bir gözlemciydi İrfan’a göre. Bu tür şeyleri fark edebilecek birisi gelmişti İrfan’a. Burak İrfan’ı süzdükten sonra konuşmaya başladı. “Bütün bunlar olmadan önce daha az konuşuyordun. Şimdi de çok konuşmuyorsun ama eskinden daha fazla olduğu kesin. Daha net ve kendinden emin sözler söylüyorsun. Hiç tanımaya biri sanki yıllardır bu felaketin içinde yaşıyorsun sanır” Burak düşünürken her zaman yaptığı gibi birkaç defa parmağını şıklattı. “Sanki. Nasıl desem? Çok mistik bir havan varmış gibi. Gizemli bir roman karakteri gibi hissettiriyorsun. Yaptığın en ufak hareketle bile insanlar sana dönüyor istemsiz olarak. Kendimden biliyorum. Ayrıca dediğin her şey insanlara inandırıcı geliyor. Bunu da kendimden biliyorum. Bir de sakal bırakmaya devam et. Yakışacak gibi” diyerek kısa konuşmasını sonlandırdı.

“Pekala” dedi İrfan. “Dikkate alacağım.” Ardından İrfan grubun ortasına doğru yürüdü. Gerçekten dikkat çekebiliyor muydu onu test edecekti. Zaten yürümesi bile birkaç kişinin onu dönmesine yetti. Boğazını hafifçe temizleyince diğerleri de ona baktı. Gruptaki mırıldanmalar kesilmişti.

“Arkadaşlar, eksiklerimizin büyük bir çoğunluğunu tamamladık. Ancak başta yakıt olmak üzere başka şeylere de ihtiyacımız olacak. Bunun için çalışacağız. 2 gün içinde hareket edecek duruma gelmeliyiz. Taş gerçek mi bilmiyorum. Eğer gerçekse elde etmeliyiz. Böylece normal hayata dönüş yolunda çok büyük bir adım atacağız.

Yakında erzağımız bitecek. Kendimiz yetiştirmeliyiz. Kendi kendimize yetmeliyiz. Bunlar için kendimize daha korunaklı bir yer bulmalıyız. O yüzden ikiye bölünmeyi öneriyorum. Bir grup burada kalıp kalacak yerleri arayacak ve grubu büyütmeye çalışacak, diğer grup benle seyehat edecek. Harita üzerindeki noktaları belirledik. Eğer herhangi bir şey olmazsa tekrar burada yolculuk başladıktan 1 hafta sonra buluşacağız. Başımızsa bir şey gelirse ve burayı kullanamazsak sayılarla belirlediğimiz diğer noktalara gidilecek. Eğer gruplardan birisi bir hafta içinde gelmezse, diğer grup başının çaresine bakmak zorunda kalacak. Sorusu olan?”

Adem el kaldırıp konuşmaya başladı “Gruplar kim?”

İrfan “Şimdi seçeceğiz. Benle gelmek isteyen kimler?” dedi. Grubun hepsi el kaldırdı. “Oo” diyerek şaşkınlığını ifade etti İrfan. “5 kişi seçelim.” dedi ve isimlerin arasında durup düşünerek “Adem… Burak… Tuana… Ayla” dedikten sonra grubun geri kalanına baktı. Son kişinin kim olacağına karar veremiyor gibiydi. Bir süre düşündü. Tuğçe’yle göz göze geldi herkese göz atarken. Endişeli gibi görünüyordu. Dışarı çok fazla belli etmiyordu ki kimse fark etmemişti ama yeni İrfan’dan kaçamazdı. İrfan en sonunda “Tuğçe” dedi. Tuğçe’nin burnundan derin ama sessiz bir nefes verdiğini gördü. Garip bir şekilde rahatlamış görünüyordu. Bu İrfan’ın dikkatini çekti ama şu an bunu üzerinde fazla duramazdı.

“Geri kalanlar burada kalıp potansiyel yerleri araştıracak. Biz döndüğümüzde bunlardan birini seçip yerleşeceğiz. Ben ve diğerleri yolcuğu planlayacağız şu andan itibaren” dedi İrfan ve teşekkür etti.

Grup dağılırken İrfan göz ucuyla Tuğçe’ye baktı. Ayla ile konuşuyordu. İrfan onun gülümsediğini gördü. Bazı şeyleri daha yeni fark ediyordu İrfan. Geç kaldığının da farkındaydı. Onun hayatında da bazı şeyler değişebilirdi. Belki onu hayata bağlayan biri olacaktı. Bakışlarını yukarıdaki ağaç dallarına çevirdi. Derin bir nefes verdi. Yapması gereken şeylere hazırlıyordu kendini.

Önceki BölümSonraki Bölüm

Yorum bırakın