Bölüm 12 – Kule ve Ay

Aynada kendine bakan İrfan gömleğini ve kravatını düzeltti. Beyaz bir gömlek, siyah kumaş bir pantolon ve siyah bir kravat giymişti. Saçlarını düzelttirip toplamış ve sakalını biraz kısaltmıştı. Biraz kilo aldığını düşündü ama yine de gömlek ve pantolon tam olmuştu. Şık ama sade bir kemer takmayı ihmal etmemişti. Aynanın hemen önündeki sandalyeye özenle koyulmuş ceketini giyip kollarını düzeltti. Sol kolu hiç dikkat çekmiyordu ki bu İrfan’ın hoşuna gitti.

İrfan aynada Burak’ın yansımasını gördü. O da saçlarını ve sakalını kısaltmış, lacivert bir takım elbise giymişti. Yüzünde bir canlılık vardı.

“Jilet gibi oldun” dedi Burak. Bugün Vidar Liderinin sağ kolu olarak değil, İrfan’ın yakın arkadaşı olarak onun yanındaydı. Her zaman olduğu gibi arkadaşını yalnız bırakmıyordu.

İrfan aynadan Burak’ı süzdü. “Sen de gayet iyisin” dedi. “Yüzüğünü hazırladın mı?”

Burak elini ceketinin cebine koydu. “Tabi ki. 50 defa kontrol ettim orada mı diye”

İrfan kafasını sallayarak onayladı. “Tuana’nın tepkisini çok merak ediyorum” dedi.

Burak derin bir nefes verip güldü “Tuana’yı değil de kendi evliliğini mi düşünsen?”

“Bir dur ya. Zaten heyecanlıyım” dedi İrfan arkasına dönerek. “Bizim evde her şey yolunda mı? Tuğçe nasıl?”

“Az önce Tuana ile konuştum. Onlar da hazırlanıyormuş. Makyaj yapıyorlarmış” dedi Burak.

İrfan son bir kez aynada kendine baktı. Onaylar gibi kafasını salladıktan sonra “Herkes hazır mı?” diye sordu.

Burak arkasına dönüp seslendi. “Beyler hazır mısınız?”

Deniz “Evet” diye seslendi. “Sizi bekliyoruz”

İrfan ve diğerleri Burak’ın evinden ayrıldılar. İrfan evden çıkınca karşısında duran kendi evine baktı. Perdeler kapalıydı. Kapı açıktı ama kapının önünde duran Tuana görüşü kapatıyordu. İrfan o tarafa doğru bir işaret yapınca Tuana da baş parmağını kaldırarak her şeyin yolunda gittiğini iletti. İrfan başıyla onaylayıp diğerlerine döndü.

“Gidip nikah alanında işler nasıl gidiyor bir bakalım” dedi İrfan. Arkadaşları da onaylayınca sahile doğru hareket ettiler.

Plajdaki küçük rıhtımda bir yer kurulmuştu. Birkaç masa ve sandalye vardı. Bir ufak bir sahne yapılmıştı. İrfan oraya gittiğinde masaların süslenmekte olduğu gördü.  Alexandra oradaydı. Çalışmaları izliyordu. İrfan’ın gelişini fark edip rıhtımın girişine baktı.

“İyi görünüyorsun” dedi Alexandra İrfan’ı baştan aşağı süzüp.

İrfan Alexandra’nın giydiği sade tişörte ve pantolona baktı. “Sen de derdim ama diyemiyorum”

Alexandra omuz silkti. “Resmi giyinmeyi sevmem. Rahat giyinmeyi tercih ederim” dedi.

İrfan Alexandra’nın böyle diyeceğini biliyordu. Hafifçe sırıtarak “Doğru. Yine de burada olmana sevindim” dedi.

Alexandra cebinden sigara paketini çıkarıp bir tane yaktı. “Vidar’ın ilk resmi nikahını kaçıramazdım. Tarihi bir an”

İrfan bir şey demeden nefes verdi. Alexandra ilk seferinden döndükten sonra birçok kişiye birçok yeni şey öğretmişti. Yeni stratejiler geliştirmişti. Hatta sahte taşları nasıl birer el bombasına dönüştüreceğini de keşfetmişti. Fenrirleri analiz edip bir kategoriye koymuştu. Alexandre boyutlara göre fenrirleri sıralamıştı.  1.sınıf fenrirler yaklaşık bir kurt boyundaydı. Çok hızlı ve zeki sayılmazlardı. İyi göremezler ancak iyi duyarlardı. Sivri pençeleri ve dişleri olmasına rağmen tek başlarına bir tehdit sayılmazlardı.

2.sınıf fenrirler biraz daha büyüklerdi. Bir ayı boyutuna kadar çıkabiliyorlardı. Daha güçlülerdi ama görüş ve hız konusunda iyi sayılmazlardı.  Öldürülmeleri 1.sınıf fenrirler kadar kolay olmasa da 2-3 kişi alt edebilirdi. İhtiyaca göre sınıf sayısı artırılacaktı.

İrfan Alexandra’nın Vidar için çok önemli olduğunu biliyordu. Onu çalışırken serbest bırakıyor ve İrfan kendini çalışmalara ve düzenlemeye veriyordu. Nikah vakti yaklaştıkça heyecanı artıyordu. Çalışanlara yardım ederek vakit öldürdü.

Bir masaya ufak ikramları koyarken Burak onun omzuna dokununca irkildi. Normalde yaklaşanları hissederdi ancak zihni doluydu. Burak “Yarım saat var. Tuğçe’yi almaya gitsen iyi olur” dedi.

İrfan saatini kontrol etti. Daha sonra etrafına baktı. Davetlilerin bazılarının geldiğini gördü. İrfan Burak’a doğru eğilip “Sen de hazırlan” diye fısıldadı. Cevap beklemeden oradan ayrıldı.

İrfan yavaş bir şekilde eve doğru yürüyordu. Heyecanlıydı. Kuşlar ötüyordu. Denizden hafif bir rüzgar esiyordu. Ağustos olmasına rağmen hava çok da sıcak değildi. Sanki her şey düğün içindi.

Evin önüne geldi. Onları düğün alanına götürecek araba süslenmiş ve hazır bir şekilde bekliyordu. Evlerinin kapısı kapalıydı. İrfan arabayı kontrol etti. Lüks sayılabilecek bir araba seçilmişti. Nikah yeri yakındı ama özellikle Tuğçe’nin gelinliği için yürümemeyi tercih etmişlerdi. İrfan arabaya yaslanıp evi seyretti. Perdeler kapalıydı. Kapı kapalıydı. İrfan içeriden gelen sesleri duyabiliyordu ama bir şey göremiyordu.

İrfan orada öylece kaldı. Kalbi hızlı bir şekilde atıyordu. Nedeni bir savaş veya tehlike değildi. Sadece Tuğçe’yi göreceği için heyecanlıydı. Dışarıdaki dünya bir gün bekleyebilirdi. Tuğçe dışındaki her şeyi kafasından silmişti.

Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı ama pek bir etkisi olmadı bunun. Arabanın penceresine dönüp yansımasına baktı. Saçını sakalını düzetti. Evden gelen bir hareketlenme duydu. Normal insanlar bunu duyamazdı ama İrfan’ın zaten hassas olan duyuları o gün daha da hassastı. Hızlı bir şekilde kapıya döndü. En güzel gülümsemesini takındı.

Kapı yavaşça açıldı. İlk Ayla çıktı. Şık, siyah bir elbise giymişti. Arabayı o kullanacaktı. İrfan’a hazır olmasının söyleyip arabayı çalıştırmaya gitti. İrfan eve doğru yaklaştı.

Ardından Tuana kapının önüne çıktı. Kişiliği gibi renkli bir elbise giymişti. İrfan’ı görünce gülümsedi. “Umarım bayılmazsın” dedi İrfan’a.

İrfan daha bu cümleyi anlamlandırmayı bitirmemişken o çıktı. Tuğçe. Sade bir gelinlik giymişti. Kumaşı sakin vücudundan aşağı akıyordu. Ellerinde ince, beyaz ve işlemeli eldivenler vardı.  Rüzgarda sallanan ince bir duvak yüzünü örtüyordu.

Ama hiçbir şey İrfan’ın o saf ve güzel gülüşü görmesini engelleyemiyordu.  Zaman İrfan’ın zihninde milyonlarca parçaya ayrılarak yavaşladı. Etrafındaki her şey yavaşlamıştı. Sesler bile durmuştu sanki.

O an Tuğçe dışındaki hiçbir şey hiç var olmamış gibiydi. Vidar dışındaki savaş, kaos, savaştığı fenrirler… Tuğçe dışında hiçbir şey yoktu o an.

İrfan’ın bakışları belki de içgüdüsel olarak Tuğçe’nin gözlerine kilitlendi. Bakışları duvağı delip Tuğçe’nin gözlerine ulaşıyordu. Tuğçe dışında hiçbir şey görmüyordu, duymuyordu. Tuğçe’nin yüzündeki her detayı, gülüşünü, saçlarını kalına ve kalbine kazıyordu İrfan. Tuğçe’nin attığı her bir adım İrfan’ın zihnide bir sonsuzluk kadar uzun sürüyordu.

İrfan’ın zihninde birçok farklı duygu dönüyordu. Şaşkınlık, hayranlık ve en önemlisi sevgi… Tuğçe’yi daha önce yüzlerce defa görmüştü. Hatta aynı evde yaşıyorlardı. Onunla gülmüştü, üzülmüştü. Onunla çalışmıştı ve birlikte savaşmışlardı. Birbirlerine defalarca hayallerini ve korkularını anlatmışlardı. Ancak tam o anda İrfan yeniden aşık olmuştu.

Tuğçe, İrfan’ın ona nasıl baktığını görüyordu. O da benzer şeyleri hissediyordu. Tuğçe de İrfan’a kibar bir şekilde gülümsedi. İşte bu gülüş İrfan’ı hayata bağlayan şeydi. Bu gülüş onun hiçbir zaman pes etmemesini sağlıyordu. Bu gülüş ne olursa olsun hayatta kalmasını sağlıyordu. Tuğçe İrfan’ı hayata bağlayan bir halattan fazlasıydı. O, İrfan’ın dünyasıydı.

Tuğçe İrfan’ın birkaç adım önünde durdu. İrfan’a göre birkaç saat, Tuğçe’ye göre birkaç saniye bakıştılar.

“İrfan?” diye fısıldadı. Sesi o kadar yumuşaktı ki İrfan bile zor duydu. Fakat bu ses İrfan’ı dünyaya geri getirdi. İrfan’ın zihninde zaman normale döndü. Sesler geri geldi.,

Zihni tekrar çalışmaya başlarken İrfan birkaç kere göz kırptı. Ne diyeceğini bilemiyordu ama bir şey söylemesi gerektiğinin farkındaydı. Tuğçe zaten İrfan’ın ne anlatmak istediğini gözlerinden anlamıştı.

“Sen…” diyebildi en sonunda İrfan. Zihninde sözcükler hala karman çormandı. “Harikasın” diye tamamladı ama bunun da yeterli olmadığını hissetti.

Tuğçe’nin gülümsemesi genişledi. İrfan’ın elini tuttu. “Hayalindeki gibi mi?” diye sordu.

İrfan Tuğçe’nin elini hafifçe sıktı. “Çok daha fazlası” dedi.

İkili korna sesiyle irkildiler. Ayla onları arabaya çağırıyordu. İrfan ve Tuana, Tuğçe’ye arabaya binerken yardım ettiler. Ardından kendileri bitti.

Araba hareket ederken İrfan sessizce güldü. Tuğçe kafasını ona çevirip “Neye gülüyorsun?” dedi.

İrfan bakışlarını Tuğçe’ye çevirdi. “Benim auramla vurulanların ne hissettiğini anlıyorum” dedi.

Tuğçe İrfan’ın ne kastettiğini anladı ama yine de sordu “Ne hissediyorlarmış?”

İrfan kafasını hafifçe sallayarak “Sonra anlatırım” dedi.

Kısa süren bir yolculuktan sonra düğün alanına vardılar. Kısa süren bir hazırlıktan sonra el ele düğün alanına giriş yaptılar. İnsanların alkışları arasında hazırlanan küçük sahneye yürüdüler. Onları orada Ahmet bekliyordu. Ahmet arşivde görev verildiği için bu tür resmi şeylere o bakıyordu.

Ahmet kısa süren bir konuşma yaptı. Konuşmasında Vidar’ın ilk resmi evliliğinin önemini vurguladı. Ardından İrfan ile Tuğçe’nin evliliğini resmileştirdi. Düğüne gelenlerden büyük bir alkış koptu. İrfan, Tuğçe’yi öptükten sonra Burak’a döndü. Belli belirsiz bir şekilde kafa salladı. Burak sıranın kendine geldiğini anlamıştı.

Burak derin bir nefes verip kısa saçlarını düzeltti. Cebindeki yüzüğü yokladı ve sahneye doğru çıktı. İrfan ve Burak haricinde kimse olayı bilmediğinden herkes garip bir şeklide Burak’a baktı. Tuğçe ne olduğunu sormak için ileri doğru gitmeye çalışınca İrfan onu tutup beklemesini söyledi. Sahneyi Burak’a bıraktılar.

Burak kalabalık içinde Tuana’ya baktı. Gözleri ondan ayrılmıyordu. Boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı.

“Bugün burada İrfan ve Tuğçe için toplandık ama İrfan bana yapacağım şey için izin verdi. Hatta birlikte planladık” dedi. Burak’ın bu sözü ve bakışlarını ayırmaması Tuana’nın kafasını karıştırmıştı. Burak’ın Tuana ve insanlardan beklediği tepkiyi alınca özgüveni daha da arttı.

Fısıltıların eşliğinde elini ceketinin cebine götürdü ve küçük bir kutu çıkardı. Bir dizinin üstüne çökünce fısıltılar kesildi. Herkes sıradaki şeyin ne olduğunu anlamıştı.

“Tuana” dedi Burak. Sesinde en ufak bir şüphe ve heyecan yoktu. Kedine güveniyordu. Bu sahneyi kafasında defalarca canlandırmıştı. “Birlikte birçok zorluk atlattık. Bundan sonraki şeyleri sensiz yaşamayı hayal edemiyorum. Benimle evlenir misin?”

Tuana olduğu yerde dondu. Gözünde yaşlar birikti. Böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. Hızlı bir hareketle yaşları sildikten sonra gülerek “Evet” dedi. Herkesin duyduğundan emin olmak için ses tonunu yükselterek tekrar söyledi.

Burak yüzüğü Tuana’nın parmağına takarken İrfan gururla baktı. Sonra Tuğçe’ye doğru eğilip “Yüzüğü büyük almış” dedi.

Tuğçe sessizce kıkırdadı. “Burak’ın bu kadar romantik olmadığını biliyoruz. Fikir senden mi çıktı?”

İrfan kafasını salladı. “İnanmazsın ama bu tamamen Burak’ın fikri”

Burak ile Tuana sarılırken dans müziği başladı. İlk önce İrfan ile Tuğçe sonra diğerleri dans ettiler. Bir müddet dans edildikten sonra müzik kesildi. Tuğçe İrfan’dan izin alıp yanından ayrılarak Tuana’ya duygularını sormaya gitti. İrfan onu arkasından izledi.

Hisleri tamamen normalleşen İrfan birinin yaklaştığını hissedince sağına baktı. Lucian Duval elinde küçük bir keseyle yanına geliyordu.

“Hey” dedi Lucian. “Tebrik ederim. Tarotuna bakmamı ister misin?” Seven bir şekilde konuştu Lucian. İrfan bu adamın suikastçı olmasını hala garip buluyordu.

“Olur” dedi İrfan. Tarot gibi şeylere inanmıyordu ama değişiklik olsun istedi.

Lucian keseden kartları çıkarıp karıştırmaya başladı. “4 kart mı 5 kart mı?” diye sordu.

İrfan masaya dönüp “5 olsun” dedi. Lucian başıyla onayladıktan sonra ilk kartı açtı.

“Aşıklar ilk kartın” dedi. “Tam da düğüne uygun. Bağınız güçlü—güven, sevgi ve sadakat üzerine kurulu. Ancak aşk, seçimlerle dolu bir yol. Bazen, en çok güvendiklerimiz bizi en derinden yaralama gücüne sahiptir” diyerek kartı açıkladı.

İrfan gülümseyerek onayladı. “Son kısım hariç olası” dedi.

Lucian ikinci kartı açtı. İkinci kart kuleydi. “Kule. İlginç. Ufukta bir çalkantı var ve bu çalkantı içerideki birinden gelecek. En çok değer verdiğiniz kişi en büyük yıkımı getirebilir”

İrfan kaşlarını çattı. Tarota inanmıyor olabilirdi ama böyle bir şey duymayı istemezdi bugün. Bir şey dememeyi tercih etti. Lucian üçüncü kartı açtı. Ters bir Yüksek Rahibe geldi.

Lucian birkaç saniye düşündü “Tuhaf” dedi.

İrfan karta bakıp “Neden?” dedi.

“Ters Yüksek Rahibe saklanan sırları temsil eder. Her şey göründüğü gibi değil. Bir sır saklanıyor, belki bir maskenin ardında. Biri bir şey saklıyor karta göre” dedi Lucian. İrfan bunu kim olacağını düşündü.

O sırada dördüncü kart açıldı. Bu sefer İmparator çıktı. Lucian “İmparator gücü temsil eder. Hayal edebileceğinizden bile daha büyük bir şeye sahipsin Liderlik, güç… bunlar damarlarında akıyor, şu anda bile. Ancak güç iki ucu keskin bir kılıçtır—onu akıllıca kullanın, yoksa sizi tüketir”

İrfan kendi güçlerini düşündü. Daha ne kadar güçlenebilirdi ki?

Lucian beşindi kartı diğer kartların ortasına açtı. “Ay” dedi. Lucian İrfan’a baktı sonra bakışlarını tarottan haberi olmayan Tuğçe’ye çevirdi. Ardından tekrar İrfan’a baktı “Seni çevreleyen gölgeler gerçeği maskeliyor. Şu anda gördüğünüz şey gerçeklik olmayabilir… İçgüdülerinize güvenin, ancak size en yakın olanlara dikkat edin” dedi ve kartları topladı. İrfan’ı tekrar tebrik etti. İrfan ise düşüncelere dalmıştı.

Lucian İrfan’ın omzuna dokunarak “Bozma moralini. Bunlar sadece kart. Geleceği gösteremezler”

İrfan düşüncelerden sıyrılıp “Haklısın” dedi. “Sadece kart bunlar. Yine de teşekkür ederim” dedi ve Lucian’ın yanından ayrılıp budan sonraki hayatını birlikte yaşayacağı sevgilisinin yanına gitti.

Lucian ise kartların yanlış çıktığı düşünüyordu.