Günler durgun ve sıradan geçiyordu. Sıcaktan olsa gerek, fenrirler çok hareket etmiyordu. En azından genel kanı buydu. İrfan’da bu sıcakta çok operasyon da istemiyordu. Herkes bu yeni düzene alışmıştı. Vidar yavaş ama düzenli bir şekilde büyümeye devam ediyordu. Etki alanları yayılmıştı. Böylece düzenli bir şekilde yeni insanlar gelmeye devam ediyordu. Vidar’da hayat devam ediyor. Fenrir öncesine benzer bir yaşam devam ediyordu. Yeni arkadaşlıklar kuruluyordu. Kişi sayısı arttığı için yeni sorunlar da çıkıyordu ama İrfan’ın varlığı bu sorunları çözmeye yetiyordu. Aurasını kullanmamasına rağmen yeni katılanlar da ona sevgi ve saygı gösteriyordu.
İrfan Tuğçe ile çalışmalarını sürdürüyordu. Eskisi kadar sık gitmiyorlardı ama yine de haftada 2-3 kez daha önceki yere gidip İrfan’ın güçleri üzerine çalışıyordu. Arada Bülent de katılıyordu onlara. Fenrir modunu artık neredeyse tüm gün açabiliyordu. Tuğçe de İrfan da ve hatta Bülent de aynı şeyi hissediyorlardı. Bu güç geldiği yerde daha çok fazla ve farklı şeyler yatıyordu. Ama neden? İrfan’ın fenrir güçleriyle diğer fenrirler arasındaki bu fark nereden geliyordu? Bunu herkes merak ediyordu.
İrfan ile çalışmaya devam etmesi Tuğçe için de iyi oluyordu. İrfan’ın güçlerini biliyordu. Fenrirlerden de iyice anlamaya başlamıştı. İrfan onu stratejist yapmayı planladı ama diğerlerine de danışacaktı tabii ki. İrfan’a göre Tuğçe fenrir güçlerini kendisinden daha iyi bile anlıyor olabilirdi. Bu da onu mükemmel bir stratejist yapabilirdi. Ayrıca Tuğçe son günlerde evlenme isteğini de yineliyordu. Ortada resmi bir kurum kalmamıştı. Nasıl evleneceklerdi ki? Tuğçe buna “Olsun. Devlet yoksa Vidar var. Arşive kimler evleniyor yazarız” dedi. Bu İrfan’a mantıklı gelmişti. Bu aralar bir yüzük avına çıkmayı düşünüyordu. Yoksa Tuğçe evlenme teklif edebilirdi ki bunu yapması olasıydı. İrfan sevgilisini iyi tanıyordu. Bu tür şeylerden asla çekinmezdi.
Kişi sayısı artıyordu. Kişi sayısıyla birlikte tüketilen yiyecekler de artıyordu. Küçük bir hayvan çiftlikleri vardı. Şimdilik az da olsa yumurta ve süt elde edebiliyorlardı. Hatta ilk et bile gelmişti. Meyve ve sebzeler ise boldu. “HS Projesi”nin genetiği değiştirilmiş tohumları hızla büyüyordu. İrfan bunu başardıkları için bu projedeki insanlara defalarca teşekkür etmişti.
Alexandra’dan ise hala bir işaret yoktu. İrfan onun ölmüş olabileceğini düşündü ama beklemeye de devam ediyordu. Belki bir haberle gelecekti. Bunun için bekliyordu. Onun odasını da kimseye vermiyordu. Ara sıra temizlenmesi dışında kimse girmiyordu. Anahtarı ise sadece İrfan’da vardı.
Vidar’ın az sayıda yaptığı operasyonlar genelde kaynak toplamak içindi. Ne buluyorlarsa getiriyorlardı. Bulunan çelik be çimentoyla duvarlar güçlendirilmişti. Kapılar ise artık demirdendi. Fenrirlerin içeri girmesi imkansıza yakındı ama saldırıdan sonra İrfan nöbetçi sayılarını artırmıştı.
Geçen süre içinde grup iyice büyümüş ve insanlar Vidar’da mutluydu. İrfan da bunun böyle devam etmesi için elinden geleni yapıyordu.
İrfan öğle saatlerinde üssün çatısına çıkıp biraz denizi izliyordu. Sabah o hafta yapılacak şeyleri planlamışlardı. Toplantı bittikten sonra İrfan her günkü gibi çatıya yöneldi. Denizi izlemek ona huzur veriyordu. Ayrıca denizden gelen o hafif rüzgâr her ne kadar insan özelliği kaybettiğini düşünse de İrfan’ın hoşuna gidiyordu. Burada olmayı ve sessizce denizi izlemeyi seviyordu.
Arkasından gelen ayak seslerini duymuştu ama dönüp bakmadı.
Ayla’ydı gelen “Teksin. Müstakbel eşin nerede?
İrfan gülümsedi korkuluğa yaslanarak “Tarladan meyve sebze toplamaya gitti” dedi.
Ayla oturuşunu düzeltip “Başına bir şey gelmesin” dedi.
İrfan gülerek “Yok gelmez” dedi. “En iyi korumaları alıp gitti” dedi ve havadan sudan konuşmaya devam ettiler.
Konuşmayı ANN böldü. “Bir sinyal alıyorum” dedi. Mesajı İrfan’ın telsizine göndermişti.
İrfan telsizi hızla eline aldı “Evet?”
ANN’in sözleri çok kısa ve keskindi. “Alexandra. Orman kapısı”
İrfan “Tamam” dedi ve yerinden kalktı. Saçlarını eliyle düzetip Ayla’ya döndü “Gitme vakti” dedi. Üssün içinde yürürken birkaç kişiye selam verip dışarı çıktı. Dışarıda sol kolunu gizleyen lastikli kumaşı düzeltti. Yavaş yavaş yürürken ANN’e seslendi.
“Son zamanlarda pek konuşmuyorsun” dedi İrfan.
“Bazı şeylerin farkına vardım” dedi ANN.
“Ne gibi?” dedi İrfan.
“Gözlem yaptım. Binaya giren ve çıkan herkesi gözledim. Üste olan her şeyi gördüm. İnsanların fazla konuşmadığını gözlemledim.”
“Hmm” dedi İrfan Orman Kapısı olarak bilinen doğudaki kapıya doğru yürürken. “Bazı insanlar çok konuşuruz ancak şu an yaralarımız taze sayılır. İleride çok daha farklı etkileşimleri gözlemleme fırsatın olacak.”
ANN konuşmaya devam etti. “Kendimi geliştirmeye programlandım. Sizleri gözlemleyerek neyi nasıl ve nerede yaptığınızı not ediyorum.”
İrfan ellerini cebine sokup yürümeye devam etti. “İyi iş. Bence ileride bize benzeyeceksin.”
“Amacım kendimi size daha iyi hizmet edebilmek için geliştirmek” dedi ANN orman kapısına yaklaşırken.
İrfan konuşmadan önce kafasıyla kapının açılmasını istedi. Büyük kapı içeri doğru açıldı. “Eminim ki çok başarılı olacaksın” dedi İrfan ANN’a. İrfan Vidar’ın dışına adım atıp Alexandra’yı beklemeye başladı.
Çok geçmeden görüş alanına bir otobüs girdi. İrfan sürenin Alexandra olduğunu anladı. Alexandra ona selam vermek için selektör yaptı. İrfan yana çekilerek otobüsün geçmesine izin verdi. Otobüs doluydu. Hatta iki kişi ayaktaydı. Otobüs Vidar’a girer girmez durdu. İrfan da otobüsün yanına gitti. İlk Alexandra indi. İrfan onun elini sıktı ve gülümsedi.
İrfan Alexandra’nın biraz zayıflamış olduğunu fark etti. Saçları eskisi kadar kısa değildi. Ancak bakışları halen deliciydi. Bakışları hayat doluydu.
Alexandra derin bir nefes aldı. “Burayı özledim” dedi.
İrfan otobüse bakarak “Çok kişi getirmişsin” dedi.
Alexandra da arkasını dönüp otobüse baktı. İnsanlar inmeye başlamıştı. “Kurtarabildiğimi kurtardım. Onlara yeni bir hayat vermek istedim”
İrfan Alexandra’nın omzuna dokunarak “İyi yaptın.” dedi. “Onlara yeni bir hayat, yeni bir amaç vereceğiz”
Otobüsten inen herkes İrfan’ı süzüyordu. Kimisi şaşkınlıkla bakıyor gibiydi. Kimisi tuhaf bakışlar atıyordu. Sona doğru inen kısa boylu, ince bir kız ise İrfan’a hayranlıkla bakıyordu. Sarı ve düz saçları omzunun biraz aşağısına kadar geliyordu. İrfan kıza bakıp gülümseyerek hafifçe bir selam verdi. Kız bakışlarını hızla kaçırdı.
İrfan kızı işaret ederek “Kim bu?” dedi.
Alexandra da kıza baktı “Irene” dedi. “Senden sonraki mutant. Son mutant”
İrfan bir süre genç kızı izledi. Sonra tekrar Alexandra’ya döndü. “Git biraz dinlen. Akşam bulgularını konuşuruz”
Alexandra gerinerek “Doğru. Seni biriyle tanıştıracağım ama akşama bırakırız artık.” dedi.
İrfan başıyla onayladı. “Zamanımız var. Hem yeni arkadaşlarımıza da yer ayarlamak lazım”
İkili birlikte otele geçti. İrfan Alexandra’yı odasına bıraktıktan sonra yeni gelenlere kalacak yer ayarlama işine başladı. Burak ve Tuana başta olmak üzere birkaç kişiyle birlikte bu işi çok geçmeden halletti. Çoğu kişi boş evlere yerleştirildi. Diğerleri ise üste kalacaklardı. Ne olursa olsun Vidar’a yeni katılanlar fenrirler ortaya çıktıktan beri ilk defa huzurlu ve güvende uyuyacaklardı.
İrfan ertesi gün yenilerin Vidar hakkında bilgilendirilmesini istedikten sonra o gün yapacak işlerine başladı. Bir süre nöbet yerlerine uğradı. Orada biraz zaman geçirdi. Öğleden sonra Tuğçe gelince otelin çatısında birlikte bir yemek yediler. Tuğçe ona gıda işlerini kısaca özetledi. İrfan bunu raporlaştırılmasını istedi. Tuğçe yapacağını söyledi ve yemekten sonra rapor yazmaya gitti. İrfan da biraz üste dolaşıp işlerin işleyişine bakmaya karar verdi.
İlk önce bodruma indi. Enerji taşlarını kontrol etti. Bir grup insan sahte taşlar dolduruyorlardı. Yeni gelenlerin evlerinde kullanılacaktı. Oradan mutfağa gitti. Akşam yemeği için paylar henüz gelmemişti. Vidar’daki yiyecekler pay usulü dağıtılıyordu. Her kişi istere günlük isterse de haftalık istihkakını bir liste yardımıyla alabiliyordu. Meyve ve sebze konusunda sıkıntı olmuyordu. Fazla fazla yetecek stokları vardı. Genetiğiyle oynanmış tohumlar inanılmaz hızlı olgunlaşıyor ve toplanacak hale geliyordu. Bir tohumdan pek çok kez hasat alınabiliyordu. Böylece topluluk açlık sorunuyla karşılaşmıyordu. Ancak et konusunda eksiklerdi halen.
Lobiye geçince İrfan, Irene’in tek başına bir koltukta oturduğunu ve sessizce etrafı izlediğini gördü. İrfan onu kendisinin gençliğine benzetti. Belli ki içine kapanık ve utangaç biriydi Irene. İrfan onun yanına gidip karşısına oturdu. “Merhaba” dedi İngilizce. “Ben İrfan”
Irene irkilerek İrfan’a baktı. “Biliyorum” dedi hafifçe. İnce ana çok tatlı bir ses tonu vardı. “Alexandra söylemişti” Irene İrfan’a çok bakmadan konuşuyordu.
İrfan “Sen de Irene’sin o zaman” dedi. Mutant konusunu açmamaya karar verdi. Onun buraya alışmasını istiyordu ilk olarak.
Irene bakışlarını yere döndürerek “Evet. Ben… Söylemeyi unuttum” dedi.
İrfan gülümseyerek “Sorun değil” dedi. “Yanında biri yok mu? Arkadaşın falan”
Irene başını sallayarak “Yok” dedi. “Benim hiç arkadaşım olmadı”
İrfan içinde üzüntü hissetti. Bu genç kız yalnızdı. Büyük ihtimalle de bunca zaman yalnız başına hayatta kalmıştı. İrfan ona doğru eğilerek “Artık var” dedi ve elini uzattı.
Genç kız İrfan’a şaşkın bir şekilde baktı. Dalıp gitmişti görünüyordu. İrfan sağ elini sallayınca kız onun elini sıktı. “Tanıştığıma memnun oldum” dedi İrfan. Kız elini usulca sıkarak “Ben de” dedi. İkili bir süre sohbet etti. İrfan Vidar’ı anlattı. Kendisinden, Tuğçe’den bahsetti. Amacı onun rahatlamasını sağlamaktı.
Sohbet devam ederken İrfan Alexandra’nın seslendiğini duydu. Dışarı bakan camın yansımasından onu asansörün orada gördü. Arkasını dönünce Alexandra ona gelmesini işaret etti. İrfan ayağa kalkarken Irene’e “Sonra devam ederiz” dedi. Alexandra’nın yanına gitti.
Birlikte asansöre bindiler. “Seni çok ilginç biriyle tanıştıracağım” dedi Alexandra en üst katın tuşuna basarken.
“Irene değil miydi tanıştıracağın kişi?” dedi İrfan. Kafasını hafifçe sola yatırırken.
“O da vardı da şimdi tanıştıracağım kişi biraz daha farklı” dedi Alexandra.
“Merak ettim” dedi İrfan asansörle çıkarken. En üst kata vardıklarında odasının önünde bir adam bekliyordu. Uzun siyah saçlı, ince ve uzun bir adam. Sanki uykusu varmış gibi bakıyordu. Koyu renklerle giyinmişti. İrfan ondan çok garip bir his alıyordu. Birçok şeyi gizliyordu sanki.
Adam İrfan’ı fark edince sigarasını söndürdü ve birkaç metre uzaktaki çöpe fırlattı. Çöpün hiçbir yerine çarpmadan içine düştü. İrfan adamın elini sıkmak için elini uzatınca adam içtenlikle elini sıkıp gülümsedi. En azından İrfan böyle düşündü. İrfan, Alexandra ve adam İrfan’ın odasına girdiler. İrfan kendi koltuğuna otururken adam da maşanın öbür tarafındaki bir koltuğa oturdu. Alexandra’da kapıyı kapatıp onlara katıldı. Odanın kapısı sadece çok gizli ve önemli şeyler için kapatılıyordu ki bu sadece bir defa olmuştu.
İrfan koltuğunda doğrularak “Vidar’a hoş geldiniz” dedi. “Ben İrfan”
Adam da İngilizce “Burası harika. Adeta bir cennet gibi” dedi. “Ben Lucian Duval. İş arkadaşlarım beni ‘Arcana’ olarak bilirlerdi”
İrfan biraz öne eğildi. “Arcana? İşin neydi ki?”
“Suikastçıydım” dedi Lucian. “Dünya’nın en iyilerinden olduğum söyleniyordu ama işverenlerimin düşüncesiydi benim değil.”
İrfan’ın gözleri şaşkınlıkla açıldı. “Suikastçı?” Alexandra ile bakıştılar.
Lucian gülümsedi “Yanlış anlamayın lütfen. Benim size veya Vidar’a zarar vermek gibi bir niyetim yok. Ben sadece güvende olayım istiyorum. Başımı sokacak bir yer, karnımı doyuracak yiyecekler ve ayrıca bir amacım olsun istiyorum. Her türlü göreve de hazır olduğumu bilmenizi isterim”
İrfan arkasına yaslanıp kısa bir süre düşündü. Bu adama güvenip güvenemeyeceğini düşündü. Dediğine göre Dünya’daki sayılı suikastçılardan biriydi. O zaman sessiz hareket etmesi gerekiyordu. Fenrirlerle olan mücadelede büyük bir avantaj sağlayabilirdi. Ayrıca İrfan ileride kurmayı düşündüğü özel hareket birliğine de alabilirdi.
“Senin yeteneklerine ihtiyacımız olacak. Vidar’a hoş geldiniz” dedi ayağa kalkarken. İkili yeniden tokalaştı ve odadan çıktılar.
İrfan lobiye geri dönerken aralarında bir suikastçı olduğunu kimseye söylememeye karar verdi.