Bölüm 10 – Bir Orduya Bedel

Vidar’da silah tutabilen hemen hemen herkes orman tarafından gelen fenrir istilasını püskürtmeye çalışıyordu. Duvarın ve uzun binaların üstünden ateş açılıyordu. Neyse ki fenrirlerin içinde uzun menzilli sayısı çok yoktu. Buna rağmen sayıları oldukça fazlaydı ve yavaş da olsa ilerliyorlardı.

Vidar üssü olarak kullanılan oteli tepesinden olanları izleyen Burak, İrfan’ın yokluğunda komutayı eline almıştı. Onun gibi taktik yapamıyordu ama yine de şimdiye kadar Vidar’ı savunabilmişlerdi ama işler kötüyü gidiyordu. İrfan’a ihtiyaçları vardı ama İrfan ortada yoktu.

“Nerede bu adam?” diye bağırdı Burak. “Her şeyi kaybetmek üzereyiz”

Tuana yanındaydı. “Telsizden ses yok” dedi. O da hiç olmadığı kadar endişeliydi. Yaklaşık yarım saattir fenrir saldırısını püskürtmeye çalışıyorlardı

“Kapıyı neredeyse aştılar” diye bir ses yükseldi telsizden. “Daha fazla tutamayız”

Burak sinirden küfrü bastı. Tuana onu ilk defa küfür ederken duymuştu. “İkincil savunma noktalarına çekilin” Burak istila başlar başlamaz evlerin arasına kamyon, otobüs gibi uzun ve büyük araçları çektirmişti. Böyle ikinci bir savuma duvarı oluşmuştu.

Vidar’ı savunan kişiler ikinci savuna alanına çekildiler. “Kapıyı kaybettik” dedi Burak kendi kendine. İkinci savunma da aşılırsa Vidar düşecekti. Burak streslendi iyice. Umutsuzluğa kapılarak “Şehri boşaltmalarını söylemeliyim” dedi.

Arkasından tanıdık bir ses geldi “Hayır, tabii ki.” Ses Tuğçe’nindi. Ne Burak ne de Tuana onun geldiğini hissetmemişlerdi. Tuğçe ağır adımlarla ve gülerek onlara yaklaşıyordu. Burak’ın da Tuana’nın da nutku tutulmuştu. Tuğçe buraya nasıl gelmişti?

Tuğçe kuzey kapısını işaret etti. “İrfan’ın buna izin vereceğini düşünmediniz herhalde” dedi. Burak ve Tuana bakışlarını oraya çevirdi.

Gökten meteor gibi bir şey Vidar kuzey kapısının dışına düştü. Düşüş ile birlikte birkaç fenrir öldü. Burak ile Tuana bir patlama ve esinti hissettiler. İrfan’ın aurasıydı bu.  Ancak fazla bir baskı veya korku hissetmediler. Buna rağmen fenrirler taş kesildi.

İrfan’ın olaya müdahalesinden 2 dakika sonra bütün Vidar’ın uğraşıp püskürtemediği fenrir istilası bitmiş. Bütün fenrirler öldürülmüştü ve İrfan’ın üstünde tek bir leke bile yoktu.

……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………

İrfan ile Tuğçe sabah erken kalkıp çalışma alanına gelmişlerdi. İrfan’ın kontrolden çıkmasına önlem olarak Vidar’dan oldukça uzak bir yerde, deniz kenarına yakın bir çayırda çalışıyordu. Yerleşimden oldukça uzakta olduğundan fenrirler buraya gelmiyorlardı. İrfan içindeki bu gücü zor da olsa kontrol etmeyi öğrenmişti. İlk günlerde kendini kontrol etmekte zorlanıp kontrolünü kaybettiği olmuştu ama Tuğçe’nin orada oluşu onu sakinleştirmiş ve eski haline dönmesini sağlamıştı.

İçindeki fenrir gücünü kontrol altına almanın dışında aurayı da kontrol etmeyi kısmen öğrenmişti. Artık aurasını saldığında Tuğçe ufak bir baskı hissediyordu ama eskisi gibi dehşete kapılmıyordu. Bunun için de sabahları meditasyon yapıyorlardı.

Getirdikleri şemsiyenin altına koyduğu sandalyede oturan Tuğçe basit bir tişört ve şort giymişti. Elindeki tablette notlara baktı. İrfan’ın her türlü gelişimini not alıyordu. Sayfalarca notu vardı. “Güzel” dedi ve meyve suyundan bir yudum aldı. Artık meyveler toplanıp suyu sıkılarak kadar olgunlaşmıştı. Bu herkesi şaşırtsa da meyvelerin çok hızlı olgunlaşacağı da biliniyordu.

“Bir tur daha. Bacaklar. Hız testi.” diğer sesini yükseltti Tuğçe. İrfan’ın antrenörüydü. “Sonra yemek”

İrfan açıklığın ortasında nefes nefeseydi. Kan ter içindeydi. Tuğçe onu ağır bir antrenmana sokmuştu. Zaten bu sayede gücün kontrol altına alabilmişti. Artık istediği gibi kısmen ya da tam olarak fenrire dönüşüyordu. Tam dönüşüm onu yoruyordu. İlk günlerde sadece 1 kere dönüşüp bunu 3 dakika kadar tutabiliyorken bugün sabahtan öğleye kadar seri bir şekilde 11 kere dönüşmüştü ve ortalama süre şimdilik 15 dakikaydı. 2 gün önce yaptıkları dayanıklılık testinde İrfan tüm sınırlarını zorlayarak tam 3 saat 12 dakika fenrir kalabilmişti.

İrfan gülerek “Gerçekten zorlamayı seviyorsun” dedi.

“Mızmızlık etmeyi kes” dedi Tuğçe. Bugün sert antrenör rolüne bürünmüştü. En çok sevdiği rollerden biriydi bu. Bir fenrire emir veriyormuş gibi hissetmesini sağlıyordu. “Hadi”

“Tamam” dedi İrfan ve bacaklarının fenrire dönüştüğünü hayal etti. Hemen bacakları sertleşip fenrire dönüştü. Ayakkabıları ayaklarını koruyan zırhlara dönüştü. İrfan üstünü başını parçalamadan, üstündeki ekstra zırha çevirerek, dönüşmeyi öğrenmişti. Birkaç parça eşyası yok olmuştu ama öğrenmişti.

İrfan önceden belirlene ve direklere işaretlenen parkurda koştu. Olağanüstü derecede hızlıydı. Yaklaşık 5 kilometrelik bir mesafeyi birkaç saniyede koştu

“Sabahtan beri dönüşüyorum. Bitik haldeyim. Sence de normal değil mi?” dedi. Gerçekten yorulmuş olmasına rağmen en ufak bir kızgınlık yoktu sesinde.

“Benim beklentim daha yüksek” dedi Tuğçe.

İrfan ona doğru yürürken Tuğçe eliyle durmasını işaret etti. “Aura sal” dedi.

İrfan bir miktar nötr aura bıraktı. Amacı Tuğçe’yi etkilememekti. Yine Tuğçe biraz esinti ve baskı hissetti ama bu rahatsız edici miktarda değildi. “Yorulunca aura kontrolün düşüyor. Yarın buna çalışalım” dedi Tuğçe.

“Tamam ” dedi İrfan Tuğçe’nin yanındaki sandalyeye otururken. Tuğçe de ona hazırladığı sandviçi uzattı. İkisi de sandalyelerini denize çevirip denizi izleyerek yemeklerini yediler.

İrfan denize bakıp “İki ay geçti üzerinden” dedi.

Tuğçe ne dediğini anladı “Evet” dedi. “İki koca ay. Nereden nereye geldik” dedi.

“Fenrirler ortaya çıkmasaydı acaba şu an ne yapıyor olacaktık?” dedi İrfan.

Tuğçe “Finaller bitmiş ve eve gitmiş olacaktık. Ya birlikte bir yaz geçirecektik, ya da en seni sonraki göreceğim günü sayıyor olacaktım” dedi.

İrfan gözlerini hafifçe kısarak Tuğçe’ye baktı. “Sen beni o kadar seviyordun ha?” dedi.

Tuğçe İrfan’ın kendisine baktığının farkındaydı ama denize bakmaya devam etti. “Evet” dedi.

Ona bakmayacağını anlayınca İrfan da denize çevirdi gözlerini. “Ne zamandan beri peki?”

Tuğçe hiç düşünmeden cevapladı “Üniversite 1… İlk vizelerden önce… Birlikte ders çalışmıştık. O zamana kadar hoşlanıyordum ama o gün artık tam aşık oldum.” Anlatırken o günü yaşıyordu.

İrfan gülümsedi. “Peki niye hiç söylemedin?” dedi.

Tuğçe elindeki boş bardakla oynuyordu. “Çünkü beni sevmediğini düşündüm. Reddedilmekten çok fazla korkuyordum”

İrfan da dalıp gitmişti. “Benle pek konuşmuyordun da” dedi.

“Çünkü o zamanalar sen pek konuşmuyordun” dedi. Sesini hafifçe alçaltarak “Ben de ne diyeceğimi bilmiyordum” dedi

İrfan o hafif utanma duygusunu anlayınca sessiz bir kahkaha attı. “Aslında bizimkiler bunu fark etmiş.”

Tuğçe “Nasıl?” dedi sadece.

İrfan yerinde doğrularak “Yapıyor olduğumuz projeyi hatırlıyor musun?” dedi.

Tuğçe “Evet” dedi.

“İşte o proje verilmeden birkaç hafta önce ben, Deniz, Kaan ve rahmetli Murat bir kafede oturmuştuk. Sonra senden konu açıldı. Bana ‘hoşlanıyor senden’ tarzı konuştular. Bayağı konuştuk. Hatta Murat senin bu yüzden hep benle aynı grupta olmak istediğinden bahsetti” İrfan kısa bir ara verip devam etti. “O konuşmadan sonra düşünmeye başladım. ‘Olabilir mi?’ dedim kendi kendime. Alıcı gözüyle bakmaya başladım. Sonra projede aynı gruba düşünce yakından gözlemlemeye karar verdim” dedi İrfan

Tuğçe derin bir nefes alıp verdi. “Aslına aynı grupta değildik. Aslı hocadan senle beni aynı gruba vermesini rica ettim. Sevdiğimi söyleyeceğim deyince direkt olarak bizi aynı gruba verdi. En son sonuçtan beni haberdar et demişti”

İrfan bu plan karşısında şaşkınlığını gizlemedi. “Vay” dedi. “Aslı hocaya bak” dedikten sonra “Demek söyleyecektin ha? Büyük cesaret. O zaman sorsaydın zaten ‘Evet’ diyecektim. Çünkü ben de sevmeye başlamıştım”

Zaten şu an sevgili olmalarına rağmen Tuğçe çok sevindi buna. Bir anda fırlayıp İrfan’a sarıldı. Bir süre kaldıktan sonra kalkıp yerine geçti.

“Bir şey soracağım” dedi İrfan. “Fenrirlerin ortaya çıktığı gün neden söylemedin?”

Tuğçe yüzündeki gülümsemenin farkında değildi. “Bayılmıştın. Uyanınca da çok farklı şeyler anlatmaya başladın. Sana ne olduğunu anlamamıştım” Tuğçe dikilerek “Hem sen neden söylemedin?”

“Aynı nedenlerden dolayı” dedi İrfan. “Kafamda bir ton yeni bilgi vardı. Kim olduğumu bile tam bilmiyordum. Bunları çözmeye çalıştığım dönem fenrir saldırısı oldu” İrfan sol kolunu oynattı. “Ölüyordum”

Tuğçe ciddileşti. “Orada seni gerçekten kaybettiğimi düşündüm. Öğleye kadar bekledik. Ben…”Tuğçe’nin sesinde hüzün vardı. “Sen gelmeseydin. Ben zaten intihar edecektim yola çıksaydık”

İrfan şefkatle Tuğçe’ye baktı. Gözleri dolmuştu. İrfan bunu hatırlattığı için kendine kızdı. İkili sessiz bir şekilde oturdu. İkisi de düşüncelere dalmıştı. Bu düşüncelerden onları telsiz sesi çıkardı. “Saldırı! Yardım!” ses boğuk ve kesik geliyordu. Paniği anladı.

İrfan yeteri kadar dinlenmişti. Hızla ayağa kalktı. “Gidelim” dedi.

Tuğçe’de dolan gözlerini silip ayağa kalktı. İrfan “Eşyalar kalsın. Halledip gelelim” dedi. Kollarını uzatıp “Gel bakalım” dedi. Tuğçe ona yaklaşınca onu kucakladı. Ayaklarını fenrire çevirip hızlanmaya başladı. Tuğçe’nin zarar görmemesi için yavaş yavaş hızlandı. Yine da arabayla yarım saatte aldıkları yolu birkaç dakikada döndüler. Tuğçe hızdan ve aldığı güvenden çok etkilenmişti. ANN

Vidar’a yaklaşırken İrfan “Zıplayacağız” dedi. Tuğçe onun boynuna iyice tutundu. İrfan üssün çatısını gözüne kestirmişti. Oraya sert inmemek için çok yükseğe ve çok hızlı zıplamadı. Yine de en tepedeyken Tuğçe Vidar’ı tepeden görme fırsatı buldu.

İrfan inişe geçerken problemin “Orman Kapısı” da denilen kuzey kapısında olduğunu gördü. Onlarca fenrir kapıya saldırıyordu. Kapı kırılmak üzereydi. Neden bu kadar geç haberi olduğunu soracaktı elbet. Ancak ilk önce şu işi halletmeliydi.

Ayakları bir nevi yay işlevi de gördüğünden İrfan üssün tepesine sessiz ve yumuşak bir iniş yaptı. Tuğçe’yi bırakıp sıçrayabildiği kadar yükseğe sıçradı. Vidar altında küçük, oyuncak bir şehir gibi kalmıştı. Kollarını dönüştürdü. Sağ kolu bir baltaya benzerken sol kolu ise keskin bir kılıç gibi olmuştu. Şekilleri kısmen değiştirebiliyordu. Havadayken yapacağı şeyleri planladı. İnip güçlü bir aura patlaması yaratacak ve sersemleyen fenrirleri biçecekti.

İrfan fenrirlerin arasına çok sert bir iniş yaptı. Zaten inişiyle birlikte bir grup fenrir etkisiz hale getirmişti. Vidar’daki insanların çok etkilenmemesi için fenrirleri düşünüp güçlü bir aura patlaması yaptı. Fenrirler adeta taş kesildi. Kıyafetlerinin kirlenmemesi için onları zırhlaştırdı ve işe koyuldu.

İlk başlarda sabit duran fenrirleri kollarıyla parçaladı. Fenrirler kendine gelmeye başlarken birçoğu yok olmuştu bile. İrfan’ın fenrirleri tamamen yok etmesi de çok sürmedi. Onlarca fenrir 2 dakika içinde ölmüştü ve İrfan tam dönüşmemişti bile. Tekrar insan moduna geçti. Kıyafetleri sağlamdı.

İrfan kuzey kapısından girerken diğerlerine fenrirleri temizlemelerini emretti. Ardından üsse yöneldi. Fenrir saldırısının neereden geldiğini öğrenmeliydi.

Üssün tepesindeki Burak ise ağzı açık bir şekilde olanlara şahit oldu. O an İrfan olduğu sürece Vidar’ın asla düşmeyeceğini anlamıştı. Bu ona inanılmaz bir rahatlık sağladı. Yine de niye geç geldiğini merak ediyordu.

Önceki Bölüm Sonraki Bölüm